Birçok uluslararası festivalden ödülle dönen Seren Yüce, altı yıllık aradan sonra yeni filmi “Rüzgârda Salınan Nilüfer”le şehirli ve narsist kesimin kendinden kopuş öyküsünü anlatıyor. 

seren-yuce

2010 yılında çektiği ilk uzun metrajı “Çoğunluk” ile Venedik Film Festivali’nde “Geleceğin Aslanı” başta olmak üzere birçok festivalden ödülle dönen Seren Yüce, altı yılın ardından yeni filmiyle vizyonda. 23 Eylül’de vizyona giren ve Ekim ayı boyunca vizyonda kalacak “Rüzgârda Salınan Nilüfer”, dünya prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yaptı. Seren Yüce’yle yeni filmi üzerine konuştuk.
Kariyerine Fatih Akın, Yeşim Ustaoğlu ve Özer Kızıltan gibi usta isimlere yönetmen yardımcılığı yaparak başlayan Yüce, ilk filminde yakaladığı başarının ikinci filmin yapım sürecini kolaylaştırmadığını söylüyor. Yönetmene göre ilk filmin ona kazandırdığı en büyük şey, ekip arkadaşları ve oyuncularla kurduğu ilişki olmuş.

KENDİNDEN KOPUŞ
“Rüzgârda Salınan Nilüfer”, hayatından sıkılan ve kendine sürekli yeni projeler yaratan Handan’ın hikâyesini anlatıyor. Yüce için Handan, genel davranış biçimi tüketmek olan şehirli, zengin ve narsist kesimin kendi benliğiyle ilişkisini büyük oranda yitirmiş olma halini ifade ediyor. Bu kendinden kopuşun yarattığı boşluğu, etrafındaki maddi ve manevi her şeyi tüketerek doldurma çabası, filmin ortaya çıkma sebebi.
Seren Yüce’nin filmlerine orta sınıf eleştirisi hâkim. Yönetmene göre, orta sınıf için işleyen düzen, sürekli tüketim üzerine kurulu. Yüce, bu tüketimin insanın kendiyle olan tanışıklığını engellediğine inanıyor.
Son dönem Türkiye sinemasından takip ettiği filmler ve yönetmenler arasında “Ana Yurdu” filmiyle Senem Tüzen, “Nefesim Kesilene Kadar”la Emine Emel Balcı ve “Toz Ruhu”yla Nesimi Yetik yer alıyor. Özellikle Tüzen’i dürüst ve umut vadeden bir yönetmen olarak görüyor.