Son dönemde sanat dünyasının gözdesi haline gelen Kadıköy Yeldeğirmeni’nde yaşanan değişimin perde arkasında neler oluyor? Sizin için araştırdık.
yeldegirmeni-5
“FOTOĞRAF ÇEKMEYE ÇIKMIŞLAR…”
Yediğimiz kurabiyelerin tadı damağımızda Basako’nun atölyesinden ayrılıyoruz. Semtte gezinmeye başlıyoruz. Zeynep fotoğraf çekerken ben de etrafa bakınıyorum. Her sokak başında duvar resimleri var, etkileyicilikleri karşısında kendimizden geçiyoruz. Bir sokakta yolumuzu kaybetmişken pencerelerin birinden bir teyze sarkıyor, karşı penceredeki arkadaşına, “Hava güzel ya, fotoğraf çekmeye çıkmışlar herhalde” diyor, selamlaşıyoruz. Rengârenk eski evlerin önünden geçiyoruz, bir noktada tamamen yolumuzu kaybetmişken kendimizi Yeldeğirmeni Sanat’ta buluyoruz. Güvenlik görevlisinden izin isteyip içeri göz atıyoruz. Rasimpaşa Mahallesi’nde 1895 yılında manastır, okul ve kilise olarak inşa edilen tarihi Notre Dame du Rosaire Kilisesi, “Yeldeğirmeni Sanat” adıyla geçtiğimiz yılın ilk çeyreğinden bu yana sanat galerisi, performans sanatları mekânı ve konser salonu olarak hizmet veriyor. İçerisini gördüğümüzde düzenlenen etkinlerden birisine kesinlikle gelmeye karar veriyoruz.
BU RANTA KARŞI DURMALIYIZ
Yeldeğirmeni’ne gelip Hush Gallery’ye uğramamak olmaz. Burada “İstihale Buhranı” isimli kişisel sergisi o sırada devam eden Özge Topçu ile karşılaşıyoruz. Topçu bize zaman içinde değişmekte olan mimariye ve görsel kültüre ışık tutan sergisini gezdiriyor. Ben de sergiyi hazırlama sürecinde Yeldeğirmeni’nde neler yaşadığını soruyorum. Özellikle sergi kurulumu aşamasında Hush Gallery ve sanatçı atölyeleri arasındaki etkileşimin güçlü olduğunu vurguluyor.
Topçu da Yeldeğirmeni’ndeki dönüşümden ve düzenlenmesi planlanan turdan rahatsız. “Bu konuda neler yapılabilir?” diye sorduğumda “Yeldeğirmeni’nde atölyesi olan sanatçılar olarak durumun farkında olmamız ve sorumluluğu üzerimize almamız gerektiğini düşünüyorum. Sanatçı rağbeti bir şekilde burayı soylulaştırma ve emlak rantı bakımından görünür kıldıysa, biz de sadece kiralarımızın artışından şikâyet etmek yerine örgütlü biçimde bu ranta karşı durmalıyız. Sorumluluk almak budur” diyor. Ona göre belki bunun için yerel yönetimleri de çok kültürlülüğün korunması ve bunun etik bir biçimde yapılması konusunda ikna etmek gerekecek.
Yazı: Naz Cuguoğlu
Fotoğraflar: Zeynep Bolat