Elektronik müzik, elektronik altyapılı ya da elektronik aletler yardımıyla yapılan müzik. Hangisini söylemeyi tercih ettiğiniz size kalmış ancak bir tür olmaktan çok daha fazlası. 

Adeta bir kültür. Peki, ülkemizde bu müzik türünü icra eden isimleri ne kadar tanıyoruz?

Daire 2 General Gramofon

70’lerin ortasında ortaya çıkan sistem karşıtı ve özgürlükçü punk, 60’lı yıllarda güçlü gitar soloları ya da sert davul ritimleriyle dikkat çeken isyankâr heavy metal gibi günümüzün bağımsız ve aykırı kültürü de elektronik müzik diyebiliriz. Teknodan chill-out’a, deep house’dan dubstep’e, trance’den progressive’e o kadar kalabalık bir alt kategori listesine sahip ki (galiba tüm müzik türleri arasında en fazla alt türe sahip olan müzik tarzı), farklı statülerden birçok insanı da bir araya getiriyor. Peki ya, Türkiye’de bu kültür nerede konumlanıyor? Hemen korkuya kapılmayın, ülkemiz özellikle 2000 sonrası bu türde çok yetenekli DJ ve prodüktörlere ev sahipliği yapıyor, onlara kendilerini ifade etmeleri için alan sunuyor. Yalnızca yurtdışında değil, oryantalizmin ve batı kültürünün buluştuğu bu lokasyonda da dinleyicilerinin kulaklarının pasını silen, “Sonunda istediğimiz müziği dinleyebiliyoruz!” dedirten çok sayıda isimle karşılaştığımız bir gerçek artık! Hayır hayır, kalitesiz elektronik altyapılarla üretilen pop müzikten değil; Reverie Falls on All, Portecho, Norrda, Daire 2: General Gramofon gibi deneysel müzik yapan isimlerden, Deniz Kurtel, Burak Yeter, Deeperise, Deniz Kabu, Discolog gibi uluslararası sahnede ismini duyuran DJ ve prodüktörlerden ya da Kabus Kerim, Grup Ses, Hey Douglas gibi eski Türk müziğini elektronik seslerle birleştiren müzisyenlerden bahsediyoruz. Bu yazıda hem onları daha yakından tanıyacak hem de Türkiye’deki elektronik müziğin evrimine onların bakış açılarıyla tanık olacağız.

SANAYİ DEVRİMİ’NE GERİ DÖNELİM
Gökhan Deneç ve Gökhan Goralı’yı bir araya getiren Daire 2: General Gramofon’u nasıl tanımlayabiliriz bilmiyoruz. Ancak elektronik altyapılardan oluşan deneysel sound’ların ve ritimlerin ön planda olduğu yoğun ve orijinal müzikleriyle ülkemizde örneğini pek de görmediğimiz bir tür icra ettiklerini söyleyebiliriz. İlk ve tek albümleri ‘Prime’la tanıdığımız grup, aynı zamanda Offprint önderliğinde hayata geçirilen, Replikas’ın 2002 tarihli albümü ‘Dadaruhi’nin tribute versiyonunda da ‘Kesit’ (Kesif) adlı parçayla karşımıza çıkıyor. D2GG’nin üyelerinden Gökhan Goralı’nın geçtiğimiz dönemde yayınlanan kişisel albüm çalışması ‘Qualia’ ise benzersiz bir müzik yolculuğuna çıkmak isteyenlere adeta yol gösteriyor. Grup, yaptıkları müziğin evrimini şöyle anlatıyor: “Grup olarak beraber çalma alışkanlığından ve gitarın baskın olduğu rock kökenli müziklerden geliyoruz. Zaman içinde gruptaki müzik zevkleri ve kişiler değiştikçe başka bir yere doğru evrildik. Heavy metal’den serbest doğaçlamaya kadar birçok yere uğradık, bu duraklarda zaman geçirdik ve gezindik. Yolculuğumuzun bir yerinden sonra iki kişi kaldık, bu da bize bir çeşit hızlı hareket edebilme ve karar alabilme esnekliği getirdi. Bu şekilde yeni şeyleri deneme ve deneyimleme yoluna gittik, tadını çıkartmaya çalıştık. Yaptığımız müzik, içinde bulunduğumuz dönemdeki durumumuzla çok geçişken ve etkilenmeye açık. Aldığımız ilhamlarla, o dönemki odaklandığımız şeylerle müziği zenginleştirmeye, ama aslında müzik dilini sadeleştirmeye çalışıyoruz.” Bu yaratıcılığın arkasında ne var, nelerden besleniyorlar diye düşünmeden edemiyor insan. “Dipte, derinde aslında boşlukta kalmaktan, tek başınalıktan, kendinle zaman geçirebilmekten ama özellikle geçmişten bu güne akılda, damakta kalan bazı hatırlardan, lezzetlerden çok besleniyoruz. Bunun dışında, daha yüzeyde ve daha değişken olarak antenlerimizin çektiği her türlü kaynaktan, sanatın her dalından, yaşadığımız şehirden, çevremizdeki tanıdık tanımadık birçok kişinin üretiminden de benzer şekilde etkileniyoruz. Bizce yaşamdaki deneyimler ve kişilerin içinde bulundukları sosyal çevre, müzik tercihini belirliyor. Sanayi devriminin gündelik yaşamın içine soktuğu mekanik gürültüler, fabrika ve makina sesleri işitsel algıda bir farkındalık yaratmış ve insanları farklı ses kaynakları arayışına ve kullanmaya yönlendirmiş. Köken olarak düşünelim, elektronik müziği ‘elektrikle çalışan ses kaynaklarıyla müzik yapmak’ olarak düşünürseniz, çok büyük bir olasılıklar dünyasını ve bir o kadar çeşitli üretimi aynı anda kapsamaya ve değerlendirmeye çalışıyoruz demektir. Aslında yeni bir ses dünyasını bize sunacak makineleri mi, bu makineleri kullanarak kendi üslubunda sesler/müzikler üretecek kişileri mi, yoksa her ikisinden de mi bahsettiğimizi belirtirsek bu konudaki değişimi, evrimi daha net ortaya koyabiliriz. Elektronik müzik tarihine baktığımızda farklı yaklaşımları bir arada görüyoruz: İlki, yeni olan elektronik ses kaynaklarıyla hali hazırda var olan müzik kültürünü ve üretimini icra etmek, devam ettirmek – ki erken dönem elektronik müzikleri bunlara örnek. Bu ses kaynakları hem teknolojik gelişmelerle, hem de tasarım aşamasında başka istek ve ihtiyaçlarla değişip geliştikçe, bunlarla üretilebilecek ses ve müzik dünyası da büyümüş. Bu aletleri kullanıp, çıkan seslerle bir kompozisyon meydana getirme amacıyla çalışan insanlar, kazandıkları deneyimle ve farklı cihazlar kullanarak kendi içlerinde yeni bir anlatım ve üslup geliştirebilmişler. Bu da ilk yaptığımız ayrımın ikinci aşaması, makineleri kullanan insan kısmına konu olabilir. Son üretilen müziklere baktığımızda ise çok büyük bir farklılık ve çeşitlilikle karşılaşıyoruz. Günümüzde neyin elektronik kaynaklı olup neyin olmadığını salt dinleyerek ayırt edemeyeceğimiz bir hale geldik. Popüler örnekler üzerinden düşünürsek, elektronik müzik ögelerinin uzun zamandır popüler müziğin içine tamamen eklemlendiğini söylemek de mümkün. Ülkemizdeki değişim evrelerinin de buna paralel olduklarını düşünüyoruz” cümleleriyle ise aklımızda oluşan tüm sorulara cevap veriyorlar adeta.

1 2 3