Türk mutfağını yeterince tanıtamıyor, anlatamıyor, sunamıyoruz. Türk yemeği servis eden restoranlar ise nüfusa oranla hâlâ yok denecek kadar az. Oysa mutfağımız sadece dünyanın en büyük üç mutfağı arasında yer almıyor, bence dünya mutfak kültürünün en büyük mirası.
Son 10 yılda dünyada hız kazanan yerel ve doğal anlayışlar Türk şefleri de etkiledi, yansımaları ise en çok İstanbul’da oldu. Şehirde “Yeni Türk” ya da “Neo lokal” anlayışa sahip pek çok restoran açılırken, buralarda modern ve artizanal metotların farklı yorumlarına tanık olduk. Bu hareket sayesinde yerel malzemeler kullanan ve antropolog eşliğinde çalışan, Anadolu mutfağı odaklı bir restoran olan Mikla “En İyi 100 Restoran” listesine girmeyi başardı. Şeflerimiz dünyanın en iyileri ile hem İstanbul hem de yurt dışında omuz omuza yemek pişirerek, yüz binlere Türk mutfağını tanıttı. Olay sosyal medya ve basında epeyce yer buldu, insanların akıllarında yeni sorular türedi. Kaybolmaya yüz tutmuş değerleri korumak ve mutfağımızı tanımlamak üzerine bir gündem oluştu. Bu yıl dünyanın en iyi restoranının şefleri Roca Kardeşler (El Celler de Can Roca) Anadolu’yu, İstanbul’u gezdi; Ege’yi, Güney Doğu’yu anlamaya çalıştı. Barındırdığımız gastronomi mirası artık tüm dünyanın ilgisini çeker hale geldi. Bu yüzden “Mutfağımızı ‘dünya mirası’ olarak tanıtmalı ve global anlamda korumalıyız” diye düşünüyorum.