PINK FLOYD TÜRKİYE’YE GELSİN
Yalnız sadece nargile tütünü değil, başka ne ararsan bulurdun orada (anladın sen onu) ama her şeye rağmen antika bir gerdanlık gibi kasıla kasıla suyun üstünde durması bile yeterdi. Altında da herkese, her keseye ve her zihniyete uygun mekânları olurdu. Arzu Birahanesi bitirim işiyse Köprü Altı Kemancı, duvarlarında köprünün yandığı güne kadar süren “Pink Floyd Türkiye’ye Gelsin” imza kampanyasıyla bile özel ve kendine hastı. Okul ya da iş çıkışı iki tek atılacak yerdi “eski köprünün altı!” Tamam, bir de Çiçek Bar vardı Beyoğlu Sıraselviler’de ama kardeşim, o da hep vardı. İster Arif’in Yeri de, ister Sinema Sevenler Derneği de ister Çiçek Bar de, hep oradaydı. 1980’ler mahallede kalan son ağaçlara tırmandığımız, saksı yapılmadan önce son kez alüminyum tencerelerde pişirilen yemekleri yediğimiz, ne izliyorsak tek kanallı devlet televizyonundan izlediğimiz; bunlar bizi kesmezse video club’lara akın ettiğimiz yıllardı. Bize demode Betamax teknolojiyi kakalayan batı o yıllarda VHS filmler seyrediyordu ve ikisinin de 10 yıl sonra teknoloji çöplüğünü boylayacağından habersizdik.
En az vatka modası kadar acayipti her şey. O da başka bir garabetti ya… Gömlekte vatka, kazakta vatka, cekette vatka, paltoda vatka olunca kızların her biri Amerikan futbol liginde oynuyor gibi sokağa çıkıyordu mesela! 1970’lerin polyester manyaklığından henüz kurtulamamıştık ve tarihinin en soğuk iki kışını, 1985 ve 1987’yi yaşayan İstanbul’da odun, kömür alınırdı evlere. 1985’teki kar fırtınası sayesinde 15 günlük sömestr tatili bir aya uzamıştı. 1987’nin Mart ayındaki kar fırtınasında fotoğraf şöyleydi: Kar 1,5 metre ve insanlar sokakta yüzer gibi yürümek zorunda! Gittikleri duraklarda otobüs bekliyorlar. Otobüs gelmiyor tabii, aynen gerisin geriye eve… Üniversite de farklı değil. “İlkokul çocuğu musun?” diye alaycı bir eleştiriyle fakülteye topluyorlar, ders saati geliyor, öğretim görevlisinin gelemediğini öğreniyorsun. Dekana “Hocam donduk, yok mudur buna çare?” diye soğuktan morarmış parmaklarını gösteriyorsun, “Dersleri küçük amfilere aldık, şimdi birbirinizin nefesiyle ısıtırsınız oraları” müjdesini(!) de beraberinde alıyorsun. Niye? Koskoca İstanbul Üniversite’sine yakıt alacak ödenek çıkmamış kardeşim! Kantinde çay tüketimi tavan yapmış ama bir sor neden? Kimsenin çay içtiği yok; herkes karton bardağa yapışıp parmaklarının buzunu çözme derdinde, ondan. Neyse… Soğuktu moğuktu ama keyifliydi öğrenci olmak!