Dört, üç, iki, bir diye geri saydık. Heyecanlı, renkli ve umut vaadeden bir serginin içinde kaybolduk. Bulunduğumuz karamsar atmosferi göz önünde bulundurunca Zero bizim kurtarıcımız oldu. Peki, neydi bu akımı bu kadar yenilikçi ve dinamik kılan? 

 

HM Siehst Du den Wind 1962

HM Siehst Du den Wind 1962

Kabul edelim, karanlık günler daima üretkenlik ve sanatçı açısından verimlidir. Bu düşünceyi yazıya dökünce, kelimeler sade bir şekilde okununca ruhsuz ve korkutucu geliyor ama durum böyle. İkinci Dünya Savaşı sonrasında özellikle Avrupa ve Almanya halkı üzerinde savaşın bıraktığı umutsuzluk, endişe ve bezginlik bir arada. İşte Zero tam bu noktada devreye giriyor ve 40’lı yılların hemen ardından doğuyor. 1957 ve 1967 yılları arasında tepe noktasına ulaşıyor. Otto Piene ve Heinz Mack muhtemelen Berlin’in Cihangir’i sayılabilecek bir noktada kafa kafaya vererek yaptıkları felsefe okumalarından sonra şu çıkarımda bulunmuşlar: “Karamsarlıktan kurtulup her şeye sıfırdan başlamalıyız.” Ekibe ardından Günther Uecker ve sonrasında da üç önemli sanatçı daha Yves Klein, Lucio Fontana ve Piero Manzoni katılır. Bremen Mızıkacıları Avrupa’yı kurtarmaya hazırdır.
Peki, bir kaçış ve umut aşılamanın ötesinde nedir Zero? Bir sanatçı üslubu mu? Yoksa bir tavır ya da duruş mu? Zero’nun anlamını daha iyi kavrayabilmek için sanatçılarına hayali sorular yöneltmeyi tercih ettik!

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10