İstanbul’dan Los Angeles’a (L.A.) uçtuktan sonra San Francisco’ya (S.F.) ister uçakla geçersiniz ister arabayla. Biz iki kafadar kız, tabii ki o efsane yolu görmek ve yaşamak için arabayı tercih ettik.
L.A.’dan S.F.’ye sahilden gitmek yolu üç saat uzatıyor ama bu yol boyunca gördüklerinizi başka hiç bir yerde göremezsiniz. Büyülü sisler içinde müthiş bir manzara…Öyle ki yolda iki gökkuşağının altından bile geçtik. Uçsuz bucaksız yamaçlar, yeşilin-mavinin en güzel tonları, foklar, denizaslanları ve kas yapabileceğiniz virajlar…
Şehir merkezinde kalmayı reddedenlerden olsak da, burada fazla alternatifiniz yok. Ama iyi ki de öyle olmuş, yoksa bize müthiş önerilerde bulunan Clift Hotel’le tanışamazdık. Giderseniz bu otelde kalmanızı çok isterim, neden mi? İşte yıldızlı sebeplerim: Konsept otel, standart oda tutmamıza rağmen yer olduğu için suit oda verebiliyorlar. “Concierge” size asla ağızlara sakız olmuş turistik yerleri önermiyor, alternatifli, daha iyi yerleri tavsiye ediyor. Akşamları reklamcılar, modeller otelin barına geliyor; iki kadeh içip, sohbetin belini kırmak için sadece asansörle inmek şahane bir duygu. Böyle otellere “can” deniyor.
S.F. sokaklarına çıktığınızda hissedeceğiniz şey, Amerika’nın kesinlikle Avrupa yüzü olduğu. Benim gibi L.A. ve New York’u yorumlarken “güzel ama bir şey eksik” dediğiniz duygu meğer buraya saklanmış: samimiyet!
Sokaklar, kurabiye gibi görünen nefis evler, insanlar, dükkanlar, yemekler, sahiller, kokular, kafeler vs. her yerde yaşanmışlık hissi sizin şehirde dans eder gibi dolaşmanıza sebep oluyor. Çünkü yaşanmışlık ve samimiyet hissi bu seyahatinizin şifresi! Bu şehri sevmeniz için çok çaba harcamanıza gerek yok.
S.F.’nin meşhur tramvayları, Victoria evleri, yokuşları, Chinatown’u, Harvey Milk’i, Golden Gate Köprüsü, Pier 39’daki deniz aslanları.. bunları hepimiz gitmeden, görmeden bile biliyoruz. Artık başka şeylerden konuşma zamanı geldi! O zaman beyaz tavşanı takip edin!
3
Alcatraz
Biz 21 Aralık efsanesini Alcatraz’da yaşadık. Hiç üşenmedik o güne biletimizi aldık yağmur, rüzgar demedik gittik. Evet burası turistik bir yer ama yazmadan geçemem. Bu ada dünyanın en meşhur hapishanesi. Adaya adım attığımız anda biz de mahkum psikolojisine girdik. Burası için söylenen en meşhur laf şu: “Suç işlersin hapishaneye gidersin, daha büyük bir suç işlersen Alcatraz’a gidersin.” Size verilen kulaklıklardan mahkumların konuşmalarını, mahkeme kayıtlarını, gerçek hikayeleri dinleyebilirsiniz. Bu hapishaneden kimse kaçamamış, kaçanlar ölmüş, ama üç kişi var ki onların cesetleri bulunamamış! Bu üçlü Güney Amerika’ya kaçma planı yaptıkları için bir yıl boyunca İspanyolca öğrenmişler. Ağzımız beş karış açık, inanç bu olsa gerek dedirtti bize! Hapishane yönetimi kesinlikle öldüler gözüyle baksa da, filmlere konu olan hikayeleri ile onlar çoktan ölümsüz oldular bile (Bu arada bence kurtuldular).