Rönesans zamanında sürrealizmin var olduğuna inanmak zor değil mi? Hieronymus Bosch 16. Yüzyılda harikalar yaratan sıra dışı bir sanatçı, onu “İlk Sürrealist” olarak tanımlamak doğru olabilir.

İnsan, gerçek ve anlamlı bir dünya bilincini ancak efsaneler ya da kutsal olan ile anlatabiliyor. İnsanın yaradılışı, kozmos ve bu evrende yaşamak başlı başına fantastik birer olgu. Böylesine fantastik olgular da ancak alegori ve sembol yardımı ile sürreal bir mistisizm içerisinde anlatılabilir. Her çağda bu fantastik dünya, yazı aracılığıyla anlatılmaya, resim aracılığıyla da görselleştirilmeye çalışıldı. İşte bu görsel anlatımlardan birinin yaratıcısı 20. yüzyılda sürrealizm adıyla anılacak olan akımı, çağdaşlarından farklı bir yaklaşımla 400 yıl önce yaratmakla meşguldü.

 GOTİK BİR YAKLAŞIM
Bu sanatçı 1450 yılında Hollanda’da doğan ve bugün arkasında herhangi bir mektup veya günlük bırakmadığından hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz Hieronymus Bosch. Kuzey Avrupa erken Rönesans’ı; yani geç Ortaçağ’da, hümanist Erasmus’un “Deliliğe Övgü”yü yazdığı, Christopher Colombus’un “Yeni Dünya”yı keşfettiği, modern devlet fikrinin, daha sonra Luther ile yaşanacak dinsel reformun sorgulanmaya başlandığı dönemin ressamlarından. Fakat Bosch çağdaşlarına göre çok daha sıra dışı ve karışık ikonografiler ortaya koyuyordu, kendine has bir üsluba sahipti. Eserleri, benzeri olmayan yarı insan yarı hayvan imgeleri, ahlak ve din üzerine şaşırtıcı detaylar, şeytan ve canavar desenleri, fantastik ceza ve ahlâksızlık hareketleri içerir. 16. yüzyılın fütüristik cehennemini asi detaylarıyla, kilisenin anlattığı ceza mekanizmasını ise karanlık ve sürreal gotik bir yaklaşımla resmeder. 20. yüzyılda bazı sanat tarihçileri Bosch’un çizgisinin aslında fantastik olmadığını ve döneminin Ortodoks inanç sistemini basitçe çalışmalarına yansıttığını savunmuşlardı. Günahkâr insan tasvirlerinin, cennet ve cehennem konseptlerinin çağının didaktik edebiyatı ve kilisenin vaazlarıyla uyum gösterdiğini söylemişlerdi. Ancak Bosch’un, İncil ve Tevrat’tan alınan belli başlı sahneleri kendine has yorumlaması, hayal gücünün sınırlarını zorlayan, yaratıcı ve dâhiyane tasvir yeteneği ile sembolleştirmesi ve günlük yaşamı da resimlerine konu etmesi onu asi ve çağdaşlarından farklı kılmaya yetiyordu.

 

 SÜRREALİSTLERİN ATASI
Bu durum, bazı sanat tarihçilerinin onu “Ortaçağ Sürrealisti” olarak isimlendirmesine ve 20. yüzyılın en önemli ressamlarından ve sürrealist akımın kurucularından Salvador Dali ile karşılaştırılmasına neden olmuştu. Gerçekten de Bosch’un fantastik ve fütüristik canavarları ve ölçek farklılıkları bir rüya âleminin, Alice Harikalar Diyarı’nın ya da Miro, Dali gibi ünlü ressamların tablolarının verdiği hissi, hazzı veriyordu. Sanırım, ona “ilk” ya da “ata sürrealist” demek pek yanlış bir tanım olmamalı.

 

 MİTLER VE ROCK RUHU
İngiliz ressam ve yazar Michael Ayrton’un da dediği gibi “Mitlerin içinde yaşarız, mitler de içimizde yaşar. Tuhaf olan onu nasıl yeniden yarattığımızdır. Ahlâk ve din, onlar da mitlerle iç içedir. Bize günlük hayatta, dünyada nasıl yaşanacağını, değerleri anlatır.” Bosch ise bu duyguları kendine has kuzeyli gotik “rock” ruhu ve çağdaşlarının çok daha ilerisindeki yenilikçi anlayışıyla resim sanatı aracılığıyla anlatıyor. Ve hâlâ sürrealistlerin, fantastik zihniyette çalışan tüm sanatçıların ruhani lideri, atası olmaya devam ediyor.

 DÜNYEVİ ZEVKLER BAHÇESİ
Bosch’un en önemli eserlerinden biri olan ve Prado Müzesi’nde bulunan “Dünyevi Zevkler Bahçesi” adlı karmaşık resmi klasik bir altar (kiliselerdeki sunak resmi) resminden çok daha fazlasıdır. Resimdeki triptik sahnelerin sol tarafında cennette yaradılış sahnesi yer alıyor, Tanrı Havva’yı yaratırken gösteriliyor. Sağ panelde olağanüstü cehennem sahnesi, tüm ahlaksızlıkların, ki bunlara yedi ölümcül günah da dâhil, hayal gücünün sınırlarını zorlayan, gotik-ürkütücü cezalarla karşılığının verilişi resmediliyor. Aralarındaki panelde ise insanın en temel zevkleri olan seks, yemek gibi aktiviteler masum fakat erotik bir biçimde yansıtılıyor. Kanat paneller kapandığında dış panelde kozmosun yani dünyanın yaradılışının resmedildiği görülüyor.