İşlerinin kavramsal çerçeveleri genel olarak oldukça politik, bir sanatçı olarak politik iş üretme sorumluluğu hissediyor musun?
Kendimce bir ahlak sistemim var ve sorumluluk hissettiğim tek şey bu. Bu sistemde de, “politik iş üretmek” şeklinde bir motivasyonum yok. Çıkış noktamda bu tip kategorik başlıklar olmuyor. Kartvizit bastırırsam üzerinde “politik sanatçı” değil, sadece “sanatçı” yazar. İşlerimin önemli kısmı küresel politik meselelerle ilgili olsa da, öznel bir noktadan yola çıkıyor ve o yolda yürümeye çalışıyorum. “Politik iş üretmeliyim” diye yola çıkmıyorum, ancak hepimiz o noktada buluşmak durumunda kalıyoruz. Beni bir kenara bırakalım, bu durum dekoratif işler yapanlar için bile geçerli olabilir.
Pek çoğumuz seni 2013’te Mamut Art Project, 2014’te “Sınırlar ve Yörüngeler” ve son olarak 2015’te “Genç Yeni Farklı” yarışmalarındaki işlerinle tanıdık. Şu an İstanbul’un sanat dünyasında hızla yükselen isimlerinden biri olarak gösteriliyorsun. Bu tarz yarışmalar genç sanatçıların kariyerini nasıl etkiliyor?
Başkalarının adına konuşamam ancak benim için bu sergiler biraz kendiliğinden gelişti. Okulda herkes başvuruyor ve sen de bir dosya yapıp gönderiyorsun. Bu seçkilere katılırken üzerinde pek düşünmedim. Sergilerden sonra galerilerden teklifler de yağmadı ama bir sergi kurmak, kendi açılışında bulunmak, katalog metni hazırlamak gibi konularda tecrübe kazandırdığını ve faydalı olduğunu söyleyebilirim.
Genç ve yükselmekte olan küratörlerin her ay farklı bir sergi sunduğu Proto5533 projesi kapsamında, Nicole O’Rourke’un küratörlüğündeki “Şimdiki Duruşlarımız” sergisinde, turuncunun farklı tonları üzerinden politik bir eleştiri getiriyordun. Bu eleştirel yaklaşımdan bahsedebilir misin?
ABD’deki Guantanamo Hapishanesi’nde mahkûmlara turuncu tulumlar giydiriliyor ve bu mahkûmların arasında pek çok cihatçı militan da bulunduğundan, IŞİD de cevaben kendi kurbanlarına turuncu tulum giydiriyor. Ancak bu iki turuncu arasında ton farkı mevcut. Bahsi geçen işte, duvardaki Guantanamo turuncusu, Rakka turuncusuna bağlanıyor, kavuşuyor, kaynaşıyor. Diller benzeşiyor. Bu durum IŞİD’in videolarında da kendini gösteriyor. Rafine bir Hollywood dili ve After Effects işçiliğinin seçkin örnekleri karşımıza çıkıyor. Burada köktencilik iddiasındaki bir yapının, yıkacağını söylediği medeniyetle aynı dili konuşmasının yarattığı bir çarpıklık var ve bunun üzerinde durmak gerek.
Diğer uluslararası politik olaylara da referanslarda bulunan bir iş…
Konunun bir diğer yönü… 11 Eylül 2001 sonrasında George W. Bush, tüm dünyaya “Ya bizdensiniz, ya onlardan” diyerek çok keskin bir çizgi çekti. Bu belki de soğuk savaşta bile görülmemiş tipte bir tavırdı. Bu gibi kutuplaşma süreçlerinde kısıtlı söylemlerle, bir kesimi, kimliği ve zümreyi topyekûn onaylamaya, diğerini topyekûn yok etmeye zorlanıyorsunuz. Paris’te onlarca insan öldürüldükten sonra Felluce’de bombalanan bebeklerden bahsedebilmenin alanı daralıyor veya tersinden bakalım; Bağdat ağır bombardımana tutulduğunda, siz bu insanlara batının evrensel değerlerinden falan bahsedemiyorsunuz. Burada kendi kurbanlarına turuncu tulumlar giydiren tarafların rengi, tüm sathı (iş bağlamında tüm duvarı) kapsıyor. Başka bir renge, söyleme, fikre olanak kalmıyor. Bu, kendimde de hissettiğim bir sıkışma halinin ifadesiydi. Edward Said dünyada Filistin mücadelesine mal olmuş biri olarak kabul edilirken, İsrail yayılmacılığının tüm hızıyla sürdüğü bir dönemde Mısır’da yerlerinden sürülen Yahudiler’in haklarını da savundu, buna karşı çıktı. Turuncuların buluşup her yeri kapladığı o duvarda, kendimize böyle bir gedik açmamız gerek.
“Ortadoğu’dan bir hediye” çalışmanı Alt’taki “Kapıdan giremezsen, pencereden gir” sergisinde gördük. Suriye iç savaşında tahrip edilen Halep Camii’ne beklenmedik bir restorasyon önerisi getirerek, iyileşmeyecek yaralara değinen çalışmanın hikâyesinden bahsedebilir misin?
Bu iş üzerine konuşmakta zorlandığımı itiraf etmeliyim. Youtube’da Suriye’deki çatışmalarda çekilmiş bir videodan, öldürülmüş birinin görüldüğü bir kareyi aldım ve bu kareyi simetrik yerleştirerek, çini motiflerine benzer bir desen elde ettim. Bu deseni fayans üzerine dijital baskıyla uygulayarak, fayansları tüm duvara döşedim. Ne yazık ki bu coğrafya şu an tüm dünyada şiddet içeren bu görüntülerle tanınmakta ve anılmakta. Bir gün tüm bu olaylar biterse geriye ne kalacak? Belki de sadece bu görüntüler… Dünyadaki birçok anıtsal yapıda dönemin siyasi gelişmelerinin rölyeflerle betimlendiğini görürüz. Şayet bir gün Halep’teki cami restore edilir ve içinde başından geçenleri barındıran bir ifade bulunursa, bu, dijital baskıyla seri olarak elde edilen “Youtube pikselleriyle” olabilir maalesef.
Bu aralar neler üzerine çalışıyorsun? Gelecek projelerin neler?
İstanbul’un iki bölgesi üzerine farklı bağlamda kurguladığım iki projem var. Sahayla ve insanlarla hemhal olarak gerçekleşecek bu iki proje. Bu yıl içinde bir solo sergi görünüyor. Bir de kitap hazırlayacağım. Sonrasında yüksek lisans tezime yoğunlaşmak istiyorum. Tezimde IŞİD’in yayınladığı videolar üzerine çalışıyorum. Aynı zamanda Creative Çukurcuma sanat inisiyatifinin davetiyle önümüzdeki sonbaharda İstanbul ve Nashville arasında gerçekleşecek bir karma sergiye dâhil olacağım.
GÖRSEL KREDİ:
“Ortadoğu’dan Bir Hediye”, Yerleştirme, Fayans üzerine dijital baskı, 2013