Hasan Özgür Top, İstanbul’un sanat dünyasında son zamanlarda hızla yükselen genç bir isim… Sanatçıyla 26 Mart’a kadar Alt’ta görülebilecek “Kapıdan Giremezsen, pencereden gir” sergisindeki çalışmalarını bahane ederek Tarlabaşı’ndaki atölyesinde buluştuk ve işleriyle vermek istediği mesajları konuştuk.

 

RÖPORTAJ: NAZ CUGUOĞLU

FOTOĞRAFLAR: EDA EMİRDAĞ

Tarlabaşı’ndaki atölyende çalışmaya ne zaman başladın?

Yaklaşık yedi ay önce buraya taşındım. İstanbul’a geldiğimde, bir dergide karikatür ve öyküler çiziyordum. Dergi Beyoğlu’nda olduğu için bir süre Tarlabaşı – Dolapdere – Elmadağ civarlarında göçebe gibi yaşadım. Sonra Kadıköy’e taşındım; önceleri mahalle havası iyi geldi. Ancak bir süre sonra bu durumdan sıkılmaya başladım ve Beyoğlu’nun karmaşasına geri dönmek istedim. Burada daha anonimim.

Atölyen senin için ne ifade ediyor? Burada ne kadar vakit geçiriyorsun?

Zamanımın neredeyse tamamını burada geçiriyorum. Küçük yaşlardan beri odama kapanmaya, tek başıma bir şeylerle uğraşmaya yatkın oldum. Bu arzuyu şu an doya doya tatmin ettiğimi söyleyebilirim. Mekânın Beyoğlu’nun merkezi bir yerinde oluşu, dışarı çıkıp küçük “vur-kaç”lar yapmama da kolaylık sağlıyor. Hem kapalı olmayı hem de kalabalığı aynı anda kolaylıkla yaşayabiliyorum.

En yaratıcı fikirler hep burada mı aklına geliyor?

İşler kafamda aniden bir ampulün yanması şeklinde gerçekleşmiyor. Örneğin, bu yıl sergilenen eserler, 2013 ve 2014 yıllarında yaptığım işlerden oluşuyor. Neredeyse hepsi iki, üç yıl içinde şekillenen fikirler. Bu nedenle burada çok vakit geçirsem de, fikirlerin ortaya çıkışı daha ziyade internet ve kitaplarımla alakalı. Onlarla yalnız kalabildiğim herhangi başka bir yerde de bu fikirleri geliştirebilirim. Atölyemle daha çok konfor ve lojistiğe dayalı bir ilişkim var.

Hem lisans hem de yüksek lisansını Marmara Üniversitesi Resim Bölümü’nde yaptın fakat pek çok farklı medyum kullanarak işler üretiyorsun, bu süreç nasıl gelişti?

Bu konuda kendimi şanslı hissediyorum. Daha önce iki farklı güzel sanatlar fakültesini yarıda bırakmıştım. Burası üçüncü üniversitem… Lisansımı ancak 10 yılda bitirebildim. Resim bölümünde olmak istiyordum ancak başka teknik ve yöntemlerle de ilgileniyordum. Özellikle Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeyken bu konuda çok kısıtlanmıştım. Marmara’da atölye hocam ilk derste, “Bölümün adının resim bölümü olduğuna aldanmayın. Dilerseniz tek bir resim yapmadan mezun olabilirsiniz” deyince ben de içimden “Tamam, bu okulu bitirebilirim!” dedim. Pentürü zorunlu kaldığım için değil, gerekli gördüğüm için kullandım. Bu önceki üniversitelerden sonra benim için büyük bir lükstü!

1 2