Bütçenin daha rahat ve genel estetik anlayışının hâkim olduğu reklam alanında da, düşük bütçeli ve karanlık filmlerde de kaliteli işler çıkarıyorsun. Bu iki farklı alandaki deneyimlerin birbirini nasıl etkiledi?
Reklamda pratik düşünmeyi ve profesyonel çalışmayı, kendi kısa filmlerimde ise risk alıp deneysel çalışmayı tecrübe ettim.
Başka türlerde de filmler çekmeyi düşünüyor musun? Kendini daha yakın hissettiğin bir tür var mı?
Tabii ki. Hikâyeyi sevdikten sonra gerisi fark etmez.
“Baskın”, Toronto Film Festivali’ndeki dünya galasının ardından Fantastic Fest, Sitges ve Morbido gibi festivallerle dünyayı gezmeye devam ediyor. Biraz bu süreci ve filme gelen farklı tepkileri anlatabilir misin?
Toronto gibi dünyanın en büyük üç, dört festivalinden birinde gala yapmak “Baskın” gibi bir film için harika oldu. Toronto’dan sonra diğer bütün festivaller daha izlemeden filmi istemeye başladılar. Austin Fantastic Fest ve Meksika’da Morbido Fest festivallerinde iki defa “En İyi Yönetmen” (En İyi Yeni Yönetmen diyelim) ödülü aldık. Filmden önce sahneye çıkmak çok heyecanlı. Herkes Türkiye’de film nasıl karşılanacak diye soruyor.
Türkiye’de yerli korku sinemasının örneklerinin arttığı ve daha rahat vizyon şansı bulabildikleri bir dönemdeyiz. Yerli korku sinemasının gelişimini ve yükselişini nasıl değerlendiriyorsun?
Ben hâlâ “Küçük Kıyamet”i tek geçiyorum. Fantastik türünde “Sen Aydınlatırsın Geceyi” var sevdiğim. Ayrıca “Üç Maymun” ve “Bir Zamanlar Anadolu”da filmlerini de birer “katil kim?” filmi gibi değerlendirebiliriz.
Gelecek projelerin neler? İngilizce bir film çekmeyi düşünüyor musun?
Cem Özüduru ile üzerinde çalıştığımız “Ev Kadını” ve “Perihan” isimli iki senaryomuz var. Hollywood’dan gönderilen bir, iki senaryo üzerine de görüşmelerimiz var.