LOREENA MCKENNITT
Kelt ve Orta Doğu ezgilerini harmanlayan Kanadalı dünya müziği sanatçısı Loreena McKennitt, ülkemizi seven ünlülerden biri. 1996’da İstanbul Caz Festivali için şehre gelen ve seyahatinden çok etkilenen McKennitt, Keltler’in Anadolu topraklarında da izleri olduğunu öğrenince sık sık Türkiye’ye gelmeye başlamış, hatta Ankara, Kapadokya, Konya ve Safranbolu’yu bolca gezmiş. 2010 yılında Theglobeandmail.com internet sitesine verdiği röportajda Türkiye seyahatlerinin çok eğitici olduğunu dile getiren McKennitt; “Işığı, sesleri, kokuyu; gezdiğim ve zihnime kazıdığım yerlerin bende bıraktığı duygusal katmanları, stüdyoya girdiğimde müziğime yansıtmayı seviyorum” diyor. Sanatçı eserlerinde bolca kullandığı kemençeye de yine bizim topraklarda âşık olmuş. 2006’da çıkan “An Ancient Muse” albümündeki The Gates of Istanbul parçasının sözlerinde, şehre olan sevgisini görebiliyoruz: “Görüyor musun, hemen şu uzaktaki tepenin ardından; Gökyüzünde asılı bir kule; duyuyor musun, şu koyu mavi gecede; Müzik çağırıyor bizi evimize…”
Loreena, İstanbul’un eski sokaklarını seviyor, onları çok sofistike buluyormuş. Şehrin tarihi sokaklarında Keltler’in izlerine rastlamak mümkün değil ama yine de kendisinin Kuzguncuk, Beylerbeyi, Çengelköy ve Kandilli hattının tarihi dokusunu çok seveceğinden eminiz. Kuzguncuk’taki Fethi Paşa Korusu, Beth Yaakov Sinagogu ve Cemil Molla Köşkü, Beylerbeyi Sarayı ve içinde sergilenen II. Selim’in hat eserleri mutlaka dikkatini çekerdi. Belki Çengelköy’deki 150 yıllık Tarihi İsmail’in Has Ekmek Fırını’ndan börek alır, Tarihi Çınaraltı Çay Bahçesi’nde denize nazır bir şekilde İstanbullular’ın arasına karışırdı. Sadullah Paşa Yalısı ve Adile Sultan Sarayı’nın büyülü atmosferlerinin de bir sonraki albümü için ona ilham vereceğinden eminiz. Alışveriş yapmak istediğinde kendini Kuzguncuk’ta bulur, minicik bir dükkanda özel yapım doğal aromaterapi ürünleri satan, lavanta kokulu Homemade Aromaterapi’yi ziyaret eder veya yakınlardaki ikinci el pikap dükkanı Pikaphane’nin müzik dolu havasını içine çekerdi. Akşamları ise Beylerbeyi’ndeki İnciraltı Meyhanesi’nde, dostlarıyla şarkılar söyleyen İstanbullular’ı keyifle seyrederdi.