Viyana’nın şnitzeli, sosisi, kahvesi, sachertorte’si… Saymakla bitmeyen tüm bu lezzetlerin en güzel yorumlarıyla karşılaştığınız Cafe Wien tam 27 yıldır misafirlerini ağırlıyor. Nişantaşı’nın en sevdiğimiz mekânlarından biri olan Cafe Wien’e bu kez mekânın işletmecisi Tayyar Yıldırım ile sohbet etmek için uğradık.
Bildiğimiz kadarıyla Cafe Wien olarak Nişantaşı’nda 27 senedir faaliyet gösteriyorsunuz. Cafe Wien’in kuruluş hikâyesini bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Cafe Wien 1990 yılının sonbaharında, Atiye Sokak’ta, üç katlı tarihi bir yapıda kuruldu. Burası, Avusturya kökenli bir firma, kurulduğumuz yıl pasta ustalarımız ve aşçılarımız Viyana’dan özel olarak davet edildi ve uzun yıllar boyunca Viyana reçetelerini bizlere tanıttılar. Biz de hâlâ yemeklerimizde aynı reçeteleri kullanıyoruz. Dolayısıyla 1990 yılında yapılan şnitzelin tadıyla şu anki şnitzelin tadı arasında hiçbir fark yok, ki müdavimlerimiz de bunu bize söylüyorlar. Aslında Cafe Wien’in kurucuları farklı kişiler, biz ise buranın çalışanlarıydık. Zaman içerisinde ilerleyerek markayı ve kafeyi devraldık.
Peki, Cafe Wien’in Atiye Sokak’tan Milli Reasürans Çarşısı’na uzanan yolculuğu nasıl gelişti?
1993 yılında, Nişantaşı’nın en önemli simgelerinden Milli Reasürans kuruldu, Cafe Wien olarak biz de bu işletmenin ilk kiracısı olduk ve açıldığımız günden beri aynı yerde hizmet veriyoruz. Dönem içerisinde Kanyon’da bir şubemiz oldu, sonrasında büyüdükçe aynı kaliteyi yakalayamadığımızı fark ettik ve butik olarak varlığımızı sürdürmeye karar verdik.
Türkiye’de kafe kültürü özellikle son yıllarda büyük bir çıkış yakaladı ve gelişim gösterdi.
Cafe Wien’in bu sürece ne gibi etkileri oldu?
Cafe Wien olarak Türkiye’de gerçek anlamda kafe kültürünü sürdüren ilk kurumsal firmayız. Biliyorsunuz, özellikle Orta Avrupa’da kafe kültürü oldukça ön plandadır, Türkiye’de ise bu süreç 90’lı yıllarda başladı. O dönemde Cafe Wien bir okuldu. Avrupa’daki o kültürü Türkiye’ye getirip, burada adaptasyonu sağladık ve misafirlerimize Avrupa kalitesinde hizmet vererek bir ilki gerçekleştirdik aslında. Sonrasında bir yığın dünya markası Türkiye’ye geldi ancak hiçbir zaman Cafe Wien ilk olma özelliğini ve kalitesini yitirmedi. Kısacası amacımız; Avrupa’daki kafe kültürünü Türkiye’ye getirmekti ve bunu da başardık.
Türk insanının farklı mutfakları denemeye pek açık olmadığını biliyoruz. Avrupa yemekleri ile Türk yemekleri arasında reçete farkları olduğu bir gerçek. İnsanları Avusturya mutfağına adapte etmeyi nasıl başardınız ve bu süreçte ne gibi tepkiler aldınız?
Doğrusunu söylemek gerekirse başta zorlandılar, klasik Türk mutfağından Avrupa mutfağına geçiş pek kolay değildi. Özellikle menümüzde domuz eti olması, bazı kesimler tarafından yadırgandı. Ama şu anda yalnızca domuz sosisi yemeye gelen özel müdavimlerimiz var. Sonuçta biz Avrupa kültürünü buraya getirmeye çalışan bir kafe olarak Cafe Wien’de babaannemizin köftesini satamayız. Türkler eti çok sever; Avrupa’da, özellikle Viyana kültüründe tarım ve hayvancılık çok fazla olduğu için et kültürü çok fazladır. Bizim en çok örtüştüğümüz yön de bu sanırım. Şnitzel, biraz sınırdan Macar Gulaşı ve özel spesiyal sosisler… Tüm bu lezzetler Avusturya mutfağıyla Türk mutfağı arasında bir köprü oluşturuyor. Az, öz, dar bir menüyle kaliteli hizmet vermeye devam ediyoruz.
Peki, açıldığınız günkü Cafe Wien menüsüyle şu anki menünüz arasında değişiklikler var mı?
Ana yemekler bölümü ilk günkü menüyle birebir aynı. Ancak pasta bölümünde ciddi bir azalmaya gittik. İlk kurulduğumuz zaman yaklaşık 100-150 çeşit pasta üretirdi firma. Takdir edersiniz ki o kadar üretim yapıp sirkülasyonu yakalayamadığımız zaman büyük bir çaba boşa gitmiş oluyor. Ana yemek menümüzde olduğu gibi yine Viyana mutfağının pasta ve tatlılarından en iyilerini seçerek günlük üretim yapıyoruz. Bunların arasında Apfelstrudel, Sachertorte ve cheesecake’ler var.
Şu an turizm sektörü pek canlı değil. Ancak bu sorunları bir kenara bıraktığımızda, 27 yıl boyunca Avrupalı turistten aldığınız geri dönüşler nasıl?
Avrupa kökenli, İstanbul’da yaşayan turistler sıla hasreti çekerler. Biz nasıl New York’ta kebabı özlersek onlar da Türkiye’de kendi lezzetlerini özlerler. Bizim de 15-20 günde bir gelen Avrupalı misafirlerimiz var ve çok başarılı olduğumuzu, özellikle şnitzel konusunda Avrupa’yla yarıştığımızı fırsat buldukça dile getiriyorlar. Cafe Wien’in Türkiye’de ‘En İyi Schnitzel Ödülü’ var.
Ayrıca Viyana Ateşeliği ve Viyana Ticaret Odası tarafından dünyadaki en iyi kafe seçildik. Türkiye’de varlığını sürdüren bir kafe olarak özellikle kafe kültürünün merkezi olan Viyana’dan sıyrılarak bu ödülü almak çok önemli bir şey.