Genç sanatçı Nilüfer Yıldırım, birbirini tamamlayan “Night for Day” ve “We Should Meet in Water, You and I” serilerini 12-15 Eylül 2019 arası Contemporary İstanbul 2019 kapsamında Galeri Diani’de sergilemeye hazırlanıyor. Brooklyn’de yaşamaya ve üretmeye başlayan Yıldırım ile moda ve resim arasındaki ilişkiyi, üretim sürecini, çağdaş sanat yolculuğunu ve yeni serileriyle bize anlatmak istediklerini konuştuk.

RÖPORTAJ: YASİN BUĞRA LEVENT & GİZEM AYSEL

Moda tasarımı eğitimi aldığınızı biliyoruz. Sizce moda ve resim arasında nasıl bir ilişki var?

Farklı disiplinlerden beslenme isteği tasarım, moda, modern sanatta çok belirgin bir olgu. 20. yüzyılın başlarından beri süregelen; zaman zaman samimi zaman zaman daha ticari olsa da ortak çalışmaları izlemek benim için her zaman keyifli kaçınılmaz bir ilişki var.

Görsel sanatların biriyle ilgileniyorsan diğerlerine de eğilimin olması çok doğal tabii ki. Çünkü bir estetik olgusu ve hayat tarzına dönüşüyor, bir noktada birini birinden ayıramıyorsun hayatında. Çok doğal ve kaçınılmaz buluyorum bunu. Modanın modern sanattan ilham alması ve özelinin işbirlikleri yapması kadar, son zamanlarda etraftaki popüler sanatçılara bakarsanız onların da moda ile ne kadar yakından bir bağ kurduklarını ve özellikle belli markalar ile daha haşır neşir olduklarını görebilirsiniz.

Ben moda tasarımı, sanat tarihi ve grafik tasarım okudum Milano’da. Ve oradayken fark ettim aslında modaya ilgimin daha yüksek olduğunu düşünsem de bu ilgim resme olan ilgimin yanında daha tüketici tarafında kaldı. Bunun yanında grafik tasarımı ile çok ilgiliydim ve çok daha başarılıydım. Zaten oradaki grafik tasarımı hocamın ki çok hayranıydım o sıralar, kompozisyonlarımı çok beğenmesi bu konuda özellikle yetenekli olduğumu düşünmesi ve resim yapmamı önermesi ile ciddi ciddi resim yapmaya başladım.

Ne zaman ilham gelir ya da hangi zaman aralığında çalışırsınız?

İlhamın gelme zamanı diye bir şey yok bence, bütün bildiklerin, tecrübe ettiklerin , günlük karşılaşmalardan doğada geçirdiğin anlara veya hissettiklerin yaratıcılık için bir baz oluşturuyor ve sonra bir şeyler daha gerekiyor bunu aktarmak için. Algı, istek, disiplin, odak ve azim…

Eskiden akşamüstleri ve geceleri güzel çalışırdım. Su sıralar hamile olduğum için akşam 21:00’dan önce çalışabiliyorum.

Nasıl bir defter kullanıcısısınız? Eski ve yeni sanatçılardan birinin eskiz defterini görmeniz mümkün olsa bu kim olurdu?

Doğrusunu söylemek gerekirse düzenli bir defter kullanıcısı değilim. Sabırsızım. Deftere yapmak planlamak anlamına geliyor gibi geliyor bir yerde. Hiç planlayarak resim yapmadım bugüne kadar. Kabataslak bir şeyler düşünsem de süreçte gelişiyor her şey. Daha çok defter kullanmak istiyorum ama. De Kooning ve Francis Bacon’in defterlerini görmeyi ve incelemeyi isterdim.

“Night for Day” ve “We Should Meet in Water, You and I” serilerini hazırlarken ilham aldığınız kaynaklar var mı? Varsa bunlardan bahsedebilir misiniz?

Belirli bir kaynak yok, benim resim yapma sürecim araştırma ve plan yapıp resim yapmak olmadığından bir kaynaktan bir şey de almıyorum. Hatta tam tersi ilerliyor. Ben resim yapmaya başlıyorum ve resim bana bir şeyler anlatıyor. O dönem içinde bulunduğum ruh hali ve yaşadıklarım, çevrem bana ne deneyimletiyor iç dünyamda ne var ise o tuvale/kâğıda yansıyor. İki seri de de son iki senede New York’a taşındıktan sonra, burada yasadığım duygular ile yaptığım resimler.

Birçok değişik malzemeyi ve dokuyu renkle harmanlayarak kullandığınızı biliyoruz. Peki ya siz tarzınızı nasıl tanımlarsınız?

Söyleyemediklerimi, ifade edemediklerimi, renkler, dokular ve kompozisyon ile ifade etmeye çalıştığımı söyleyebilirim. Hem figür hem de soyutlama unsurlarıyla, günlük gerçeklikler ile icat edilmiş dünyalar arasında figüratif ile soyut arasında geçişler yaparak ilerliyorum. Eserlerimde zaman zaman belirgin, zaman zaman daha silik olsa da doğa unsuru her zaman var.

Hangi malzeme ve teknik ile çalışacağınızı nasıl belirliyorsunuz?

Farklı dokular yaratmak benim en büyük tutkum. En çok o dokular vasıtasıyla vermek istediğim duyguyu verebildiğimi düşünüyorum. Çünkü birçok malzemeyi karıştırıp elde ettiğim birkaç teknik geliştirdim zaman içinde. Deneysel olarak resim yapıyorum, öğrenmeye devam ediyorum.

Kullandığınız metaforlar hangileri?

Doğrudan bir metafor kullanmasam da kavramsal olarak düşündüklerim sanatım aracılığı ile kaçınılmaz olarak yaratılıyor.

John Berger’in ‘Görme Biçimleri’nde söylediği gibi bir şeyleri görme biçimimiz bildiklerimizden veya inandıklarımızdan etkilenir. “Hiçbir zaman tek bir şeye bakmayız; biz her zaman şeyler ve kendimiz arasındaki ilişkiye bakıyoruz” Dolayısıyla benim resimlerimdeki metaforda renkler, dokular ve şekillerden genelde doğaya veya bir ruh haline yapılan göndermelerdir.

“Night for Day” ve “We Should Meet in Water, You andI” serileriyle sanatseverlere anlatmak istediğiniz nedir?

“Night for Day” buraya ilk geldiğim aylarda başlayıp yaklaşık bir sene üzerinde çalıştığım işlerden oluşuyor. Einstein ‘Karanlık yoktur aslında. Karanlık ışığın yokluğudur’ der. Karanlık ve ışığa, gündüz ile geceye, hayattaki dengeye atıfta bulunuyorlar aslında.
Hayatta belli doygunluklara kavuşmak için yani aydınlığın varlığını algılayabilmek için belki birkaç kez dibe vurmak gerekliliğini, karanlığı bilmenin gerekliliğini vurguluyorlar. Buna dayalı olarak bazı güzellikleri ancak ‘Gecenin karanlığında’ idrak edile bilineceğini siyah fon üzerinde oluşturduğum figüratif ile soyut arasında yumuşak bir geçişle ilerleyen kompozisyonlar ile ifadelendirmeye çalıştım.

“Korkunç bir derinlik olmadan, yüzeyde mükemmel bir görünüm oluşamaz…” F. Nietzsche

“ We should meet in water, you and i” eserleri ilhamını suyun iletkenliğinden, saflığından ve temizliğinden alıyor ve biraz da çağımızda yasamakta olduğumuz iletişim problemine gönderme yapıyor. ”Suda buluşmalıyız, sen ve ben” sözünü bir nevi bir metafor olarak kullanıp ilişkilerin saf, temiz, direkt ve her şeyin açıkça konuşulabildiği bir platform olması gerekliliğine işaret etmek istedim. Bu düşüncemi akışkan bir doku ile yeşil ve mavinin tonlarının ağırlıkta olduğu kompozisyonlar ile aktardım.

Brooklyn’de yaşamak, üretim sürecinizi nasıl etkiliyor? Şehrin dokusundan ilham aldığınızı düşünüyor musunuz?

Tabii ki düşünüyorum. Öncelikle evden çok uzakta olmanın verdiği bir duygu var içimde. Yeniden hayatınızı hiç bilmediğinizle bir yerde kurmak evet çok heyecanlı ve getirisi çok büyük ama hiç kolay değil.

Brooklyn, New York görsel bir şölen insanı her an besleyen bir yer burası. Bana kattıklarının zaman zaman farkında bile olmasam da bakış açılarımın uzun vadede nasıl değiştiğini gözlemliyorum.
Bunun yanında değişmeyen şeyler de var. Burada da nasıl Türkiye’de Alaçatı’daki atölyem ve evimde uzun aylar geçiriyorduysam zaman buldukça Upstate New York veya Montauk’a gidip doğaya kaçmaya, nefes almaya ve üretmeye çalışıyorum.

Çağdaş sanat alanında takip ettiğiniz sanatçılar hangileri?

Çağdaş sanat alanında o kadar çok üreten ve gerçekten iyi üreten sanatçı var ki burada saysam bitiremem. Ama özellikle ve sıklıkla çağdaş santı takip etmeye çalışıyorum ki bu New York’ta biraz daha kolay.

İlk serinizden bugüne kadar sizin dünyanızda neler değişti?

Özellikle dünyam değişti diyebilirim. Ve bunu da eserlerimde aktarmaya çalıştım.