Asya’nın en prestijli festivallerinden 16. Jeonju Film Festivali’nden “Özel Mansiyon” ödülüyle dönen ve bugüne kadar uluslararası arenalarda da gösterilen “Nefesim Kesilene Kadar”, türk seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor. Film başrol oyuncusu Esme Madra ile “nefesimiz kesilene” kadar konuştuk.

esme-madra-g

Dünya galası 65. Berlin Film Festivali’nde yapılan, Emine Emel Balcı’nın ilk filmi “Nefesim Kesilene Kadar”, 30 Ekim 2015’te “Başka Sinema” kapsamında vizyona girmeye hazırlanıyor. Vizyon öncesi fragmanı yayınlanan filmin Türkiye galası 22. Adana Altın Koza Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünde gerçekleştirildi. Vizyona girmeden aldığı ödüllerle şimdiden dikkatimizi çeken “Nefesim Kesilene Kadar” filminin başrol oyuncusu Esme Madra ile sinemadan, tiyatrodan ve yeni filminden bahsettik.

Esme Madra kimdir?
Oyuncuyum. Lisede de tiyatro okuyup üniversitede Mimar Sinan Güzel Sanatlar fakültesinde tiyatro eğitimi aldım. Aynı zamanda kısa filmlerde de oynuyorum. Kendi çektiğim bir kısa filmim de var; hatta Altyazı dergisinde “bu ayın kısası” bölümünde yer verildi, merak edenler “Meşakkat ve Karısı” isimli kısa filmimi derginin internet sitesinden izleyebilir. Bir de yazarak kendini daha rahat ifade eden insanlardanım, yazıyla ilgileniyorum diyebilirim.

Güzel sanatlarda okuduktan sonra tiyatroya yönelmeniz nasıl oldu?
Liseden itibaren kafamda hep tiyatroculuk vardı. Okuldan sonraki ilk oyunum Görkem Şarkan’ın yazarlığını ve yönetmenliğini yaptığı “Yok Oğlum Biz Evdeyiz” oldu. Tek sezon devam etmesine rağmen çok severek oynadım. Daha sonra 2. Kat gösteri sanatlarında “Küçük” adlı oyunda yer aldım. Tiyatro festivalinde “Maşenka” adlı oyunda çalıştım. Aslında bir tiyatro kumpanyası ile değil de projeler üzerine tiyatrolarda yer aldım.

Yazı yazmakla aran nasıl?
Aslında uzun yıllardır günlük tutuyorum fakat başkalarının okuyacağı yazılar değil bunlar. Yazı hep hayatımdaydı aslında, yazarak düşünen insanlar vardır ya ben onlardan biriyim sanırım. “Meşakkat ve Karısı”nda yazdığım bir öyküyü kısa filme uyarlayıp çektik örneğin. Okulda da yazdıklarımı oynuyorduk ama çok amatördü onlar.

16. Jeonju Film Festivali’nde Güney Kore’den “Özel Mansiyon” ödülü kazanmanız size nasıl kapılar açtı?
Bu sorunun cevabını bilmiyorum ama Güney Kore dünyanın bir ucu ve aldığımız ödül film açısından da oyuncu açısından da evrensel bir iş yaptığımızı kanıtlıyor. Sadece kendi ülkendeki insanlara değil, başka insanlara da dokunabiliyorsunuz; bu insanı çok onurlandırıyor.

Tiyatro ve sinema iki farklı dal ve sizi ikisinde de görüyoruz. Bu iki farklı ama benzer sanat dalının size kattığı heyecanlar nelerdir?
Sinemaya 12 yaşımda ‘”O da Beni Seviyor”’ isimli filmle başladım. O zaman hissettiğim büyü tamamen bambaşka. Oyna dediklerinde oynuyorsun ve yaptığın şey sana gerçekten oyunun kelime anlamı gibi geliyor. Tiyatrodaki prova imkânı bazen oyunun kendinden daha değerli geliyor bana. Prova süreci oyuncuyu çok geliştiriyor. Sinemada ise o kadar uzun süre prova imkânınız olmuyor. Sinema ya da tiyatrodan birini yapmadığım zaman eksiklik hissediyorum. Sinema ise hep izlenecek bir şey olarak kaydediliyor ve kalıcı hale dönüşüyor. Bu çok büyük bir avantaj.

Tiyatro Krek’de yönetmen asistanlığı yaptınız. İleride sizi yönetmen olarak da görebilir miyiz?
“Güzel Şeyler Bizim Tarafta” adlı oyunda yönetmen asistanı olarak yer aldım. Tiyatro Krek’i başından beri takip eden biri olarak hayran hayran izliyordum. Teklif geldiğinde Tiyatro Krek’in bir ucundan tutmak, işin içinde yer almak adına fırsatı değerlendirdim. Yönetmen tarafından da yaptığım işe bakmak istedim ama ilerisi için çok düşündüğüm bir şey değil aslında. Fakat çok zevk aldığım bir dönemdi.

“Çoğunluk” filmindeki performansınız üzerine Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde, “Genç Cadı” ödülünü de kazandınız. Peki, kadın olarak sizi rahatsız eden sıkıntılardan ve avantajlardan bahsedebilir misiniz?
Ülkemizde boğuşmak zorunda kaldığın bir konu kadın olmak ve ne desem klişe olacak. Her alanda kadının durumu bir şekilde zor. Yaptığın işi çok seversen üstesinden gelebiliyorsun sadece.

Türkiye’den ve dünyadan ilham aldığınız isimler var mı?
İlham aldığım çok insan var, bu durum günlük olarak da değişebiliyor. Aslında ilham değil de çocukluğumda okuduğum ve karakterimin şekillenmesine yardımcı olduğuna inandığım bir yazar var; J. D. Salinger. Salinger’ın kitaplarını dönüp dönüp okuyup, öğrencilik yıllarında yazılarını oyunlaştırmaya bile çalışmıştım.

Gündeminizde ne var?
“Nefesim Kesilene Kadar”. İki yıl önce Şubat ayında çektiğimiz film, şu an gündemimizde. Geçtiğimiz aylarda Berlin’de dünya galasını yaptı ve 30 Ekim’de gösterime girecek ve Adana Altın Koza film festivalinde yarıştı. Filmle beraber festivallere gidiyor, bu sayede görmediğim birçok ülkeyi görüyorum mesela Güney Kore ve Meksika.

Filmin çekim aşamasında neler yaşadınız?
Emine Emel Balcı’nın yönetmenliğini yaptığı filmde normal çekilen filmlerin aksine altı aylık bir prova süreci geçirdik. Çok provadan sonra doğaçlamaya yer kalmayacağı yönünde fikirler geldi bana ama tam tersine uzun provaların ardından özgürlük alanınız genişliyor. Filmi bu yöntemle çektik ve çok keyif aldım.

Peki, filmdeki karakterden bahsedelim mi?
Filmdeki karakterim Serap, bir tekstil atölyesinde çalışan genç bir kız. Lise çağında fakat okula gitmiyor. Serap’ın hayatından, 15 günlük kırılmaların olduğu bir dönemden bahsediyor film. Serap ve babası arasındaki ilişkiye yoğunlaşıyor.

Filmdeki diğer isimler kimler?
Rıza Akın, Sema Keçik, Gizem Denizci, Ece Yüksel ve Uğur Uzunel yer alıyor.

Gelecekteki hayaliniz nedir?
Bir projemiz var ama detay veremeyeceğim. “Bu yıl tiyatro yapmayı düşünüyorum” diyebilirim.