26 – 29 Nisan’da KüçükÇiftlik Park’ta izleyeceğimiz Mamut Art Project’in bu yılki katılımcı sanatçılarından Aslı Özyenginer’le buluştuk.
Röportaj: Aykun Taşdöner
Mamut Art Project’te yer almak sana neler hissettiriyor? Seçkide yer almak sence sana nasıl bir katkı sağlayacak?
Mutlu olmanın yanında biraz da tedirginlik var sanırım içimde. Geçtiğimiz yıl 20.000 kişinin ziyaret ettiği bir organizasyondan bahsediyoruz ve kendi bedenimi kullandığım çok kişisel bir işle katılıyorum. Bedeni bir ifade alanı olarak açmayı bir eşik olarak görüyordum ve bu projeyle o eşiği aşmış oldum. Artık daha cesur işler üretme isteğiyle doluyum ve bunun da kariyerime hiç şüphesiz katkısı olacaktır.
Hazırladığın bu proje Mamut’a katılmak için sence neden doğru bir karardı?
Proje her şeyden önce Türkiye’den gitmekle ilgili. Ben dahil pek çok insanın yakın zamanda gerçekleştirmiş olduğu, çaresizlikten ve nefessizlikten doğan bir eylem bu. Kalanların hep göz önünde bulundurduğu, etraflıca düşündüğü ve bazısının bir noktadan sonra ciddi ciddi planlamaya başladığı bir şey… Bu duygu ve düşüncelerle yakından uzaktan bağ kurmuş ne kadar çok insan bu projeyi görürse o kadar iyi gibi geliyor bana. Aidiyet, alan, evsizlik, savunmasızlık gibi meseleleri daha çok konuşalım istiyorum. Mamut oldukça büyük bir kitleyi kendine çekiyor ve genç sanatçılara verdiği destekle ses getiriyor – o yüzden daha iyi bir karar olamazdı sanırım.
İzleyeceğimiz video için tamamıyla otobiyografik bir çalışma diyebilir miyiz?
Evet.
Eğitim olarak geçmişin edebiyata dayanıyor. Çalışmalarınla da video ya da fotoğraf yine bir hikaye anlatıyorsun… Kelimelerle aran nasıl? Yazılı olarak bir hikaye de anlatmayı düşünüyor musun?
Kelimelerin (gerek sözel ifade, gerek yazınsal) sağaltıcı gücüne inanıyorum. Her şey kelimeyle başladı benim için; yetmediği noktada da görsel sanatlara yöneldim. Bir süredir yazılı olarak anlattığım bir hikaye üzerinde çalışıyorum aslında. Fakat çağdaş roman sanatından etkilendiğim için fotoğraflardan ve arşiv niteliği taşıyan belgelerden de yararlanıyorum.
Ev senin için ne ifade ediyor? Ya da evde olmak fikri sana neler hissettiriyor?
Ev benim için kapalı ve statik bir aidiyet alanı değil. Ev kavramını bizi koruyan bir sığınak olarak ele aldığımızda kapı önünde bırakmamız gereken şeyler olduğunu da fark ediyoruz çünkü. Bu yüzden evde olmak benim için açıkta olmakla eşdeğer. Sayısız kişiyle dışarıda, yolda, sınırda yani açıkta kimliğimizden hiçbir şey eksiltmek zorunda olmadan buluşabiliriz. Türkiye neden ev olmaktan çıktı? sorusuna da bir cevap sanırım bu. Beni içeriye, kapalılığa iten hiçbir yer ev değil.
Batıl inançlara inanır mısın?
Bazılarına, evet.
Yabancılaşma çağdaş bir varoluş meselesi gibi duruyor. İçinde yaşadığımız zamanlar ve coğrafya malum… Sence bu hissiyat özellikle gençler arasında hep var mıydı, yoksa hepimiz gittikçe daha mı yabancı hissediyoruz?
Bence git gide daha yabancı hissediyoruz. Sosyal medya platformları çok daha yakınlaştığımız algısını satıyor ama sığ, yapmacık, pikselli bir yakınlık bu. Birbirimizin özüne daha uzakta olduğumuz bir dönem var mı bilmiyorum