SERVET KOÇYİĞİT
Video, fotoğraf gibi daha geleneksel metotlarla üretilmiş işler veya daha eve ait malzemeler kullanılarak bir araya getirilen heykeller sizin işleriniz arasında yer alabiliyor. Bu çeşitliliğin sizi özgürleştirdiği söylenebilir mi?
Kesinlikle; çok çeşitli malzeme kullanışımın daha özgür seçim yapmama zemin hazırladığını söyleyebilirim. Ben sanat hayatımın başından beri çok değişik malzemelerle çalıştım. Yaptığım işleri kullandığım malzeme türüyle sınırlamadım. Aslında bir fikri geliştirirken ona en uygun olan malzemeyi bulmaya ya da seçtiğim malzemenin işe bir şey kattığından emin olmaya çalıştım. Örneğin, videoyla fotoğrafın arasında malzemeden kaynaklanan; duran zaman ve akan zaman açısından ciddi bir fark var. Malzeme seçiminiz, fikrinizi çok etkiliyor ya da fikirlerinizi bir malzemeyle sınırlamıyorsunuz.
Evde çalışan kadınların kendini tekrar eden günlük ritüellerini işlerinizde görmek mümkün. Bu meseleyi işlerinizde ele almanızın ardındaki motivasyon nedir?
Bu tür kadın ve günlük hayat temalı işleri ben en yoğun 2005 yılında 9. Uluslararası İstanbul Bienali’nde kullandım. O dönem bir ara İstanbul’da ev tutup yaşamıştım, bu işler ilk o dönemde çıktı. Uzun bir süre Türkiye dışında yaşadıktan sonra, tekrar döndüğümde fark ettiğim şeylerden bir tanesi de, ne yazık ki kadınların sosyal hayata çok daha az katılımıydı. Bu konuyu kendi ailemden de çok iyi bilmeme rağmen şaşırmıştım. Bazı sokaklarda neredeyse kadın görünmüyor! Kadınlar neredeyse eve, ev kadınlığına sıkıştırılmış durumda. Ülkemizde kadınlar hâlâ çalışma hayatına yeterince katılamıyor. Ev kadınlığı hâlâ çok yaygın. Benim kadın temalı işlerim, bu sosyal adaletsizliğin altını çizen işler oldu. Günün tamamını neredeyse evin içinde geçiren kadının konumuna dair ironik ve esprisi olan işler… Uzunca bir süre de bu konuda işler üretmeye devam ettim.
Hollanda ve Türkiye arasında yaşıyorsunuz. İki ülke, sanat dünyası konusunda hangi noktalarda benzeşiyor ya da farklılaşıyor?
Son 10 yılda, Türkiye’de sanat alanında çok ciddi değişikler oldu, gözle görülen bir patlama yaşandı. Pek çok yeni kurum, galeri ve sanatçı inisiyatifi kuruldu. Uzunca bir süre Türkiye’de sadece bienal ile sınırlı olan sanat çok gelişti ve çeşitlendi. Sanatı üreten ve takip eden daha geniş bir kitle oluştu. Tüm bu pozitif gelişmelere rağmen, Türkiye’de sanat ve sanat kurumları hâlâ genç ve kurulma aşamasında. Hollanda’da ve Avrupa’nın pek çok ülkesinde bu kurumlaşma, müze açmaya meyletme, koleksiyonculuk, sanata verilen destek ve katılım oranı çok çok daha yüksek. Biz bu işi yeni yeni öğreniyoruz, geliştiriyoruz. Onlarsa yüzyıllardır yapıyorlar. Sanatı desteklemeyi, korumayı ve kimliklerinin parçası yapmayı; bunu günlük hayatlarına bir şekilde taşımayı çok iyi biliyorlar. Sadece Amsterdam gibi küçük bir şehirde bile Rembrandt gibi ustalara ayrılmış bir müze ya da Van Gogh gibi daha modern sanatçılara ayrılmış başka bir müze; bir de çağdaş sanatın en iyi örneklerini gösteren Stedelijk Müzesi var.