26 – 29 Nisan’da Küçük Çiftlik Park’ta izleyeceğimiz Mamut Art Project’in, Performanslar bölümün küratörleri Seyhan Musaoğlu ve Simge Burhanoğlu’yla bir araya geldik.

Röportaj: Aykun Taşdöner

 

İlk önce bu yılki tema hakkında sormak isterim… ‘Maddesiz?’… Bu sizin için ne ifade ediyor?
Mamut ile üç sene önce performans programını başlatırken, amacımız her sene içeriğini daha da geliştirdiğimiz performans programları ile performans sanatı disiplinini hak ettiği ortamda ve değerde sunmaktı. Bu sene amacımıza ulaştık ve performans sanatını doğasına uygun bir şekilde Türkiye’de ilk defa bir sanat alanında satın alınabilen bir değer olarak sunuyor ve tekrar gerçekleştirme hakkını satışa açıyoruz. Maddesiz bir şeyi satışa sunuyoruz. Böylece “Maddesiz?” teması ile  kapitalizmin sunduğu maddiyatın hakimiyetini, kendi öznelliğimizi özgür kılabilmek adına, yeniden değerlendirmeye açıyoruz. Amacımız 21. Yüzyılın düşünce durumuna uygun bir his ile deneyimi ön plana çıkararak elle tutulamayan fikir varlığını vurgulamak. Böylece performans sanatının diğer sanat disiplinlerinin arasında aynı haklar ve mülkiyetler içinde geliştirilip ilerlemesine yol açıyoruz.

 

Performans sanatında küratörün görevleri nelerdir?
Performans küratörlüğü de performans sanatı gibi bir süreç, sonuç değil. Bitmiş bir eseri seçip, duvara asıp, kapıdan çıkamıyorsunuz. Sanatçı ile beraber yaşayarak işi sıfırdan birlikte var ediyorsunuz. Performansı sadece henüz bir fikirken duyuyorsunuz, bazen fikri bile sanatçı ile beraber ortaya çıkarıyorsunuz, sonra o fikrin en iyi şekilde nasıl hayata geçirebileceği konusunda bütün prodüksiyonel, operasyonel detaylara beraberce en doğru şekilde karar veriyorsunuz, üretime destek oluyorsunuz, ardından tüm performans sürecini beraber paylaşıyorsunuz, süreçte olabilecek her türlü iyi kötü duruma yönelik tedbir alıyorsunuz, ve performans sonrasında da yine sanatçının iyileşme sürecine destek oluyorsunuz.

Kısaca performans küratörlüğünde her ihtimale hazır olmalısınız çünkü malzemeniz bir canlı, insan, dolayısıyla her şey o anda ve gerçek, duygusal, fiziksel, yaşamsal her türlü değişkenliğe uyum sağlayarak, herkesle beraber bu bilinmezi beraberce yaşamak ve doğallığını koruyarak yönetmek gerekiyor.

 

Bu yıl bir yenilik var, sergilenen performanslar tekrar gerçekleştirilebilecek. Bu ne anlama geliyor. Koleksiyonerler artık bir resim alabildikleri gibi performansları da mı satın alabilecekler. Yoksa telif hakkı gibi bir şey mi söz konusu, ya da ömür boyu geçerli, bir satıştan bahsedebilir miyiz?
Telif hakları kesinlikle değil, sadece tekrar gerçekleştirme hakkını bir değer olarak sunmak, satışa açmak. Performans sanatının doğasına uygun bir şekilde performansın fikrinin tüm gerçekleştirme şartlarının yazdığı bir anlaşma ile işi kişi kağıt üstünde sunmak ve tekrar hayata geçirildiğinde de yazan şartlara göre sunmak… Bunun için her sanatçı ile ayrı, işinin doğasına ve fikir mülkiyetini koruyacak şekilde performansın tekrar gerçekleştirilme şartlarını belirleyip, bir sözleşme yaparak ilerliyoruz.

Örneğin bir koleksiyon sergisinde sergileyebilirsiniz. Deposundan illa bir malzeme, materyal  bir madde olarak duran bir iş olmak zorunda değil, kağıt üzerindeki yazılı bir fikri küratörlerle ya da sanatçıyla iletişime geçip performansı tekrar sergileyebilirsiniz. Ya da bir müze satın aldığında bir sergi zamanı performansı tekrar gerçekleştirebilir. Bunu anlatıyoruz ancak, bu zaten önceden beri sahip çıkılması gereken bir sistem. Yani performansın doğasına uygun satış şekli kesinlikle budur. Performansın fotoğrafı ya da videosu performans sonrası ortaya çıkan bir ürün dokümantasyondur, performansın kendisinin satışı değildir.

Performansı gerçekleştirme hakkını satışa açarken de her eserin kendine özgü gerçekleştirme biçimleri olduğunu göz önünde tutarak, eserin bütünlüğünü ve sanatçının fikri mülkiyeti koruyarak, yeniden sergilenme imkânı ile performans sanatçısının ve sanatının sürdürebilirliğini sağlamayı amaçlıyoruz.

 

Seyhan, Space Debris, insanları bir araya getiren, üretim üzerine yönlendirmeye odaklanan, katılımcıların birbirleriyle daha rahat diyalog kurabilecekleri bir ortam. Öte yandan yanılmıyorsam aynı zamanda ses performansları üzerine de yoğunlaşıyorsunuz kendi sanatçı pratiğiniz olarak. Tüm bu deneyimler başka bir çatı altında (Mamut) bir performans bölümünün küratörlüğünü üstlenirken sizi nasıl besliyor?
Space Debris’yi kurarken amaçladığım şey bu bağımsız alanı ortak yaratıcı üretime açarken diyalogları kuvvetlendirmekti. Burada olacak her projeyi şekillendirirken farklı mecralardan da beslenen  geçişken bir yapıda olmasına ve düşünce modellerini tetikleyen deneyim odaklı işler olmasına dikkat ediyorum. Bu nedenle fark etmişsinizdir ki Space Debris in programında performans sanatı etkin bir roldedir. Birincil derdim bütüncül bir deneyim paylaşmak. Paylaşarak çoğalıyoruz, iyileşiyoruz.  O nedenle de tüm bu süreçler iç içe aslında, ve daimi bir kolektif işbirliğinde bulunmak bu sureci yönetmeye inanılmaz katkısı oluyor. Pratiğimi, ses, performans ya da küratörlük diye ayırmıyorum, hepsi de gerekliliğine inandığım çok katmanlı bir etkileşimin oluşmasına hizmet ediyor. Performans benim için çok özel bir yere sahip. Sanatçı pratiğimin şekillenmesinde de en etken rol bu süreci yasamaya ve yasatmaya izin vermek oldu. Bir çok performans işinde, hem kendi üretimim olarak hem de başka performans sanatçılarının, bulundum. Bu sürecin beni daha olumlu ve etken kıldığını fark ettim ve bunu daha çok insanla paylaşmalıyım dedim. Mamut’ta yapmaya çalıştığımız şey de aslında bu. Mamut Art Project çatısı altında bir çok genç sanatçı buluşturuyor ve onlara profesyonel bir deneyimle birlikte kolektif bir oluşumun parçası olmasını da sağlıyorlar. Performans sanatçıları da bu sürece mutlaka dahil olmalıydı. Bu fikri Seren’le ilk paylaştığımda o da çok olumlu yaklaştı ve bu günlere geldik. Performans sanatının desteklenmesi ve görünür kılınması gerektiği fikrine sahip çıktıkları için de Ekin ve Seren’e ayrıca teşekkür etmeliyim.

 

Simge; Performistanbul’u bütün İstanbul heyecanla takip ediyoruz neredeyse. Sanat dünyamız açısından büyük eksikti ve bir alternatif sesin duyulmasına katkıda bulundun. Ardından Mamut’a bu bölüm eklendi. Her ikisinde de çalışacağın isimleri nasıl belirliyorsun? Ve her ikisi birçoklarına göre henüz alternatif olan performans sanatının ülkemizdeki geleceğini nasıl şekillendiriyor?
Öyle mi gerçekten (Gülüyor). Ne mutlu bize! Aslında biz de sizi, insanları takip ediyoruz, sizinle beraber üretiyoruz. Ben performans sanatının gücüne inanıyorum, insanları bir araya getiren, beraber titreştiren ve iyileştiren kuvvetli etkili bir araç, dolayısıyla performans sanatçılarına ve bu disipline sahip çıkmak gerekiyor. Çalıştığım isimleri performans sanatının akademik belirli bir eğitimi olmadığı için CV’ye bakarak değil, tamamen hissiyata, karşındakinin bu işi yapmaya ne kadar tutkun olduğuna göre belirliyorum. Her duruma hazırlıklı olmak üzere ne kadar çabaladığını, bu işin ne kadar bilincinde olduğunu, bu yolculuğa çıkmaya hem hevesli hem de hazır olduğunu anlamaya çalışıyorum. Ancak sonunda bir şekilde birbirimize bakarak ilerliyoruz, yani tek taraflı bir seçim değil kesinlikle, güçlü ve karşılıklı inancın olduğu bir ilişki gerekiyor. Her zaman gelişmeye açık bir ilişki. Bu durumda her zaman ileriye götürmek üzere çalışıyoruz. Performans sanatının geleceğinin şekillenmesindeki rolümüzün öneminin, etkisinin farkındayız ve bu sorumlulukla disiplini 360 derece olarak ele alıp performans sanatçılarına sahip çıkıp, performanslara alan, kaynak sağlayarak, performans sanatının sanat piyasasındaki yerini bulması, koruması için uğraşıp şimdi de tamamen canlı sanata adanmış bir araştırma alanı kurarak 21.  yüzyıla uygun yeni diller üretmek üzere çabalıyoruz. Kısaca farklı deneyimlere açık, bir birine ilham veren genç bir nüfus var Türkiye’de, hem sanatçı hem de izleyici açısından bu çok zengin bir potansiyel. Dolayısıyla, güncel sanat piyasasının da bu potansiyeli gören; daha kabul edici, yapıcı ve yeniliklere açık olmasını diliyoruz.

 

 Soruları hazırlarken bir anda aklıma geldi. Bana kalırsa geçtiğimiz yılın en iyi üç filminden biri olan ‘The Square’i seyrettiniz mi? Aslında cevabınız eğer evetse sormak istediğim bir soru var. Yolunda gitmeyen, ya da performans sırasında bir şeylerin yanlış olduğunu hissederseniz ne yaparsınız?
Sanatçı ile aramızda daha önceden anlaştığımız sınıra, yani kendisinden gelecek acil koda kadar sadece sabırlı bir şekilde izleriz. Eğer ki performansın amacından saptıran bir müdahale ya da sanatçının sağlığını tehlikeye sokan bir durum olursa ancak güvenlik ya da küratörler olarak biz sürecin sağlıklı devam etmesini sağlamak ya da performansı sonlandırmak üzere devreye giriyoruz.

 

 Sizden bu cümleyi tamamlamanızı istesem. Mamut’un en iyi yanı bir çok farklı ve yeni kapı açması ve tabii ki Seren KohenJ