Yeldeğirmeni’ndeki atölyesine konuk olduğumuz Sevil Tunaboylu, eserlerini oluştururken anılarından yola çıkıyor. İlhamını yaşadıklarından alan Tunaboylu, artık yapamayacağı şeyler yerine daha gündelik hayellerin peşinden koştuğunu söylüyor.
seviltunaboylu1
Mayıs tadında bir kasım günü Sevil Tunaboylu’nun atölyesini ziyaret etmek için yolumuz Yel değirmeni, Kadıköy’e düştü. Tunaboylu’nun elinden çıkma lezzetli çaylarımızı yudumlarken başladık sohbet etmeye. 2005 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü’nden mezun olan sanatçı ilk olarak Erkin Gönen ile Atölye 11’i kurmuş. Burada illüstrasyon ve resim dersleri verdikten sonra elde ettikleri gelirle Mtaar açık sanat alanını kurmuşlar. İlk kişisel sergisini 2012’nin aralık ayında Sanatorium’da düzenleyen Tunaboylu, şu sıralar Mert Öztekin ile beraber
Yeldeğirmeni’ndeki atölyelerinde çalışıyor. Sabahtan akşama kadar geçirdiği bir günü “Pazar günü gibi geçiyor. Geçimimi ders vererek kazanıyorum. Haftanın bir ya da iki günü ders veriyorum. Moda’da yaşıyorum. Saat 08.00-08.30 gibi kalkarım. Evde vakit geçirdikten sonra buraya gelip çalışıyorum. Komşularımız geliyor, ben onlara gidiyorum” cümleleriyle özetliyor.
Sevil Tunaboylu fotoğraf sanatıyla da yakından ilgili. Tunaboylu fotoğrafla ilişkisini şöyle dile getiriyor: “Liseden beri fotoğraf çekiyordum zaten. Mimar Sinan’dan mezun olduktan sonra bocaladım biraz. İtalya’ya gittim, dil öğrendim ve ‘Görüntü yönetmenliği mi okusam?’ diye bir düşünceye kapıldım. Okula da kabul edildim ama İtalya bana vize vermedi, burada kaldım. Sonra resim yerine başka bir alan üstüne yüksek lisans yapmak istedim ve fotoğraf bölümüne girdim Marmara Üniversitesi’nde. Fakat mezun olmadım. Fotoğraf çekmek işimin bir parçası olmaya devam ediyor tabii.”