Lucie Lue’nin yazdığı Brilliant Traces oyunundan uyarlanan Siyah Beyaz ve Renkli prodüksiyonlu ‘Kozmik Yaralar’ Yusuf Akgün ve Miray Beşli Çapa başrolleriyle SahneBeşiktaş’ta 29 Mart’ta izleyicisiyle buluşuyor. Kozmik Yaralar ekibiyle oyun öncesi tatlı bir sohbet gerçekleştirdik.
Röportaj: Nur Güngör
Güneş Sayın ve Çağrı Şensoy’un yönettiği, Miray Beşli ve Yusuf Akgün’ün başrollerini paylaştığı Kozmik Yaralar 12, 13, 26 ve 27 Nisan’da tiyatro severler için yeniden sahneleniyor. Uzay boşluğunda travmaların bir araya getirdiği iki insanı konu alan oyun izleyicisine unutulmaz anlar yaşatıyor. Zeynep Erdem’in sahne ve kostüm tasarımını gerçekleştirdiği oyunun, ışık tasarımı Emir Uğurçağ’a ait.
Lucie Lue’nin yazdığı Brilliant Traces uyarlaması olan Kozmik Yaralar seyirciyle 29 Mart’ta buluşacak. Peki, nedir oyunun hikâyesi?
Güneş Sayın: Metinde geçen hikayeyi en kaba hatlarıyla tanımlarsak, Alaska’da geçen bir aşk hikayesi diyebiliriz. Arizona’lı Rosannah düğününden kaçar ve kendisini Alaska’da inzivaya çekilmiş Henry’nin evinde bulur. Oyun boyunca bu bir araya gelişi sorgularlar. Nedenlerini, nasılını, geçmişlerini…
Metnin orijinalini Türkçe ’ye uyarlarken ya da rejide yaptığınız değişiklikler oldu mu? İzleyiciyi ne gibi farklılıklar bekliyor?
Güneş Sayın: Bu hikayede sorguladıkları her şey çok yakın, mekan itibariyle de uzaktı. Oyunu çalışırken yakınlığın artmasıyla mekânsal uzaklık da arttı. Ve bizi uzaya fırlattı 🙂
Kozmik Yarası olan iki insan Harry ve Rossanna, oyuncular bu karakterleri çıkarırken “Kozmik Yarayı” nasıl tanımladılar?
Miray Beşli Çapa: Kozmik Yaralar bence her insanın içinde olan, onu bugünlere taşıyan ve bizi biz yapan yaralar. Bu yaralar aslında hepimizin içinde ama kimimiz bunlarla yüzleşip onları iyileştirebilecek cesarete sahibiz, kimimiz de onları görmezden gelip reddetmeye kararlıyız, acımalarına ya da acıya izin vermiyoruz ve de kendimizi sertleştirip kendimizi kendi benliğimizden çok uzaklaştırıyoruz. Aslında bunlar ışıltılı yaralar, bizim yeniden doğmamız için ışık ve umut olan yaralar. Rosannah cesur bir karakter, istemediği yerde durmuyor, kaçıyor, içgüdüleriyle hareket ediyor ve içini öldürüp sertleştirmiyor, yaşıyor. Henry Harry ise kozmik yaralarından kaçmak için Alaska’da bir mağaraya sığınmış ama o yaralar onunla, onun içinde olduğu için aslında hiçbir yere kaçamıyor. Nereye kaçarsak kaçalım kendimizden kaçamıyoruz. Rosannah bir ayna gibi Henry’nin yaralarıyla yüzleşmesine sebep oluyor. İki kişi de kozmik yaralarını ve kalplerini açıyor. Bu bir çarpışma; belki büyük bir aşk çarpması, belki bir kaçış ve kendini yeniden buluş hikayesi belki de aslında bir baba kız hikayesi, kim bilir… 😉
Yusuf Akgün: Yalnızlık belki de modern insanın yaşama halini en iyi tanımlayabilecek kavram… Bu anlamda Henry ve Rosannah’ı günümüz insanıyla bir şekilde benzetebiliriz. Ancak ikisinin de yalnız olma hali yapay zekayla sosyal medyayla toplumsal kurallarla modern kişinin iradesine bağlı olmayan sistem tarafından yönlendirilen kendine tutsaklığından farklı. Henry ve Rosannah yalnızlığın aslında yas tutmaya dair iyileştirici gücünün etkisinde içlerine dönmekten başka bir çare bulamıyorlar. Kabuğundan çıkmak zorunda kalan yengeçler gibi savunmasız bir şekilde yeni bir zırh ararken birbirleriyle karşılaşıyorlar.
Harry ve Rossanna’nın ruh dünyasıyla günümüz bireyleri arasında sağlam bir bağ var. Oyuncular karakterlerin hangi hallerini kendilerine daha yakın buldular?
Miray Beşli Çapa: Rosannah yaptıkları ve hissettikleriyle bana hem çok yakın hem de çok uzak bir karakter. İç güdüleriyle hareket etmesi, sevgiyi kalbinden derinde hissetmesi, istemediği yerde durmaması, bir yerde topraklanamaması, bağlanacak bir yer araması hepimizin zaman zaman hayat yolculuğumuzda içimizde hissettiğimiz ve hissedeceğimiz şeyler. Bütün o insani duygular hepimizin içinde. Aslında ben şuna çok inanırım, doğru koşullar sağlanırsa ve karaktere yargılamadan bakabilirsek eğer, bütün o karakterler hepimizin içinde, insanın duyguları çok evrensel, kozmik. Her insan ve her karakter bence okyanusta bir damla ve bir damlanın içinde de kocaman bir okyanus var. Her insanın içinde koca okyanus, bütün bir insanlık var bence. Oyunculuk bu açıdan bakıldığında, o karakterin yaşadıklarının ve insan yaşamının onurlandırılması için çok kutsal bir meslek. İnsanlara bu açıdan bakmak da büyük bir empati, işte o zaman kıskançlık, şiddet, yalan, öfke gibi duyguların da ne kadar yersiz olduğu ortaya çıkıyor. Rosannah ve Henry aslında evet hepimize çok yakın, sandığımızdan bile daha yakın.
Yusuf Akgün: Yas tutmam gereken inzivalarımın sahneye yansıma biçimi olarak değerlendiriyorum Henry’yi. Bu anlamda en az bu cümle kadar da komik bir karakter.
Rossanna kozmik yarasını yok saymaya çalışıyor ama bunu başaramadığını görüyoruz. Günlük hayatta kozmik yarasını saklamayı başaran insanlara denk gelmemiz mümkün mü sizce?
Miray Beşli Çapa: Kimse bence kozmik yaralarını yok sayamıyor, reddediyor ama bu durum bir yerde patlak veriyor. Bum! Büyük bir patlama ya da yüzleşme er ya da geç gelişiyor. Çoğu insan günümüzde yaralarını ve “zayıflık” gördüğü hassas noktalarını kapatmaya çalışıyor. Oysa bence esas onurlandırılması gereken bu hassas kozmik yaralarımız. İnsan da bu saklama, üstünü kapama süreci içinde kendi acı ve yaralarını yok sayarak sadece kendini sertleştiriyor. (Bence bu durum daha ileri gideyim, kansere bile sebep oluyor, bastırılmış iyileşmemiş yaralar zamanla büyük bir tümör haline geliyor!) Kendini sertleştiren insan da bir şey hissedemiyor, canlılık ve tazeliğini, yaşam ışığını kaybediyor. Oysa önemli olan hayatta olduğunu ve yaşadığını hissetmek, duygularınla, çocuk kalbinle, yaralarınla bağlantıda olmak ve kim olduğunu gerek acıyarak gerek mutlu olarak bulmak ya da bulmaya çalışmak. Bence bir şeylerin üstünü kapamak ya da kendini sertleştirmek insanın kendine ihanet etmesidir. Dışarıdan görünenin hiç önemi yoktur. Aslolan kendi kendimize verdiğimiz iç hesaplaşma, iç huzurdur, iç müziğimizdir.
Yusuf Akgün: Ruhun aldığı bütün yaralar kozmik. Yaralanmayan biri yoktur bu dünyada, yaralarının farkına varmayan insanlardansa geçilmiyor ortalık, sokakta gördüğümüz kaba insanlardan, bütün nefret suçlarının faillerine kadar, en derin yaralara sahip fakat bunun farkında bile olmayanlar bunlar. Bana kalırsa analiz edilmemiş bir hayat yaşanmamıştır. Yaralarını bilen insanlar, onları iyileştirmek için korumak, dolayısıyla saklamak zorundalar. Bu yüzden belki gün içinde fazla karşımıza çıkmıyorlar sanırım, göz göze gelince gözünü kaçırıp utangaç hüzünlü bir gülümsemeyle tekrar kendine dönüşlerinden tanıyabiliriz onları.
Gelecek seyirciye söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Miray Beşli Çapa: Gelirseniz, bizi izleyip bizimle beraber eğlenir hissederseniz, bu maceramızın bir parçası olursanız bizi çok mutlu edersiniz, onur ve zevk duyarız. Size ulaştığımızı hissedip mutlu olur, keyiflenir, sizden gelen enerjiyle `Siyah Beyaz ve Renkli’ Tiyatro Grubu olarak bundan sonraki oyunlar ve yeni projelerimiz için daha motive ve heyecanlı oluruz. Umarım karşılıklı bir alışveriş, anlayış, deneyim, büyüme, yükselme, eğlence, mutluluk olsun… Hepimizin “Kozmik Yaralar” ı kutlu olsun, şifa olsun.. Hadi gelin bekliyoruz ☺