Sanatçının küratörlüğünü üstlendiği “Hafızayı Taramak” sergisinde tarihin tekerrür edişine, kişisel olanın kolektif ve kültürel hafızamıza etkisine tanık olacaksınız.
Sevim Sancaktar’la Galata’da, içimizi ısıtan ev-atölyesinde buluşarak sanat pratiği, fotoğraf sanatı, kurucusu olduğu inisiyatif Rec Collective ve gelecek projeleri üzerine sohbet ettik. Sanatçının C.A.M. Galeri’de küratörlüğünü üstlendiği kolektif sergi “Hafızayı Taramak” 3 Ekim’e kadar görülebilir. Olur da sergiyi kaçırırsanız bu kolektif çabayı yansıtan kitabı Ekim’in ilk haftası itibariyle temin edebilirsiniz.
Fotoğraf ile ilgili çalışmalarına ne zaman ve nasıl başladın? Seni fotoğrafta çeken ne oldu?
Lisede tamamen amatör olarak başladığım fotoğraf, hayatımda önemli bir yer tutuyor. Özellikle üniversiteden sonra, fotoğraf üretimi benim için bir disiplin kazanmaya başladı ve hayatımda tuttuğu yer de oldukça değişti. Başlangıçta hayatı görsel olarak belgelemek, o görsellere anlamlar yüklemek veya aktarım biçimlerini araştırmak oldukça heyecan vericiydi. Sonra fotoğraf, daha çok başka fikirleri temsil etmek için bir araca dönüştü. Bu anlamda, Flusserl’in fotoğrafın sadece bir araca veya kameranın sadece bir aygıta indirgenemeyeceği tanımlamasının dışına çıkan, daha çok aradaki bireyin yorumuyla ve okumasıyla ilgilenen bir arayışa dönüştü.
Bu fikre paralel olarak fotoğraflarda kendine dert edindiğin belli başlı konular var mı? Ne zaman elin kamerana gidiyor ve “bu anı kaçırmamalıyım” diyorsun?
Fotoğrafın ontolojisine dair birçok önemli konu konuşulabilir ama medyuma dayanan bir arayıştan çok, hayata dair dert edinilen konuların ve durumların daha ağır bastığını düşünüyorum. Bazen üretmek istediğim bir fikir için gerektiğinde buluntu malzeme, metin veya video yerleştirmeleri kullanıyorum. Ve üretim biçimi olarak kolektif bir çatı kurmak, tartışarak bir söylem yaratmak artık daha heyecan verici geliyor. Farklı üretimlerin içine girip yeni alanlar açmayı önemsiyorum.
Ve tabii, eminim sen de duyuyorsundur, “eline iPhone’unu alan fotoğrafçı oluyor” gibi bir söylem var. Böyle bir ortamın fotoğrafı nasıl dönüştürdüğünü düşünüyorsun?
Günümüzde artık böyle bir ayrımın karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Benim için kısmî önem taşıyan bir tartışma bu. İşin gereği kullanılan komplike cihazlar veya o anda yanında olduğu için, hatta iş onu gerektirdiği için tercih edilen mobil cihazlarla elde edilen fotoğrafların hiyerarşik olarak birbirinden farkı yok; ancak nasıl bir dili olduğu ve neyi temsil ettiği çok ayrı bir tartışma konusu olabilir.