Ulay’ın 10 Ekim’e kadar erken dönem işlerini Şekerbank Açıkekran’da sergileyeceğini öğrenince, Ali Akay’ın küratörlüğünü üstlendiği “Kimliksizleşme ve Dönüşme” sergisinin yolunu tuttuk ve aklımıza takılanları Ulay’a sorduk. 

ulaa

Marina Abramović’in o meşhur kırmızı kıyafeti içindeki performansını sosyal medyada sanırım görmeyen kalmamıştır. Marina, 14 Mart’tan 31 Mayıs’a kadar günlerce, saatler boyu oturduğu sandalyesinde karşısına geçenlerin tam gözlerinin içine bakar. Sıradan bir gün gözlerini yerden kaldırdığında ve yeni izleyicisiyle karşılaşmaya hazırlandığında, bir anda gözleri dolar. Karşısındaki de ona bakar ve omuz silker, sanki “Ne yapsaydım?” der gibidir. Bu sahneyi görüp de etkilenmemek gerçekten pek mümkün değildir.
İşte Ulay pek çoğumuzun hayatına bu sahneyle girdi. Zaten günümüzde Abramović’in popülaritesi artık su götürmez bir gerçek ama pek çoğumuz için belki de Ulay hâlâ büyük bir gizem. Bu iki performans sanatçısının bize yansıyan o bir dakikalık tutkulu bakışmasının ardında yaşananları sanırım hepimiz içten içe merak etmekteyiz. Nasıl tanıştılar? Neler yaşadılar? Çin Seddi’nin üzerinde iki uçtan birbirlerine yürüyüp kısa süreli bir kavuşma yaşadıktan sonra, nasıl da birbirlerinden ayrıldılar…
Daha 15 yaşındayken yetim kalan Ulay, okulu bitirmedi çünkü bir gün profesörü onu odasına çağırıp “Akademiden derhal ayrıl” önerisinde bulundu. O da ikiletmedi ve o günden sonra bir daha asla bir stüdyoda çalışmadı, sokakları ve kamuya açık alanları kendine çalışma ve ilham alanı olarak seçti. Sürekli kendine “Ben kimim?” sorusunu dert edinen sanatçı, önce genetik ve biyolojiyle ilgilenmeye başladı ve sonra polaroidi keşfetti: “Polaroidi seçtim çünkü bir imgeyi saniyeler içinde basabiliyordum, bunu geleneksel fotoğraf metotlarıyla yapamıyordum. Geleneksel yöntemlerde sadece fotoğrafı çekiyor ve insanların yanından yürüyüp gidiyordun, bense insanlarla fotoğrafları o anda paylaşmayı istiyordum” diyor.

1 2