GORİL MASKELİ GERİLLALAR
Cinsler arasındaki ayrımcılığı engellemek ve bu soruna dikkat çekmek için çalışan pek çok gruptan biri; kadınların sanat dünyasında yaşadıkları ayrımcılıklara savaş açan, kadın sanatçılar ve sanat profesyonellerinden kurulan anonim Guerrilla Girls. 1984’te, MoMA’nın yenilenen binasındaki ilk sergisi “Yeni Resim ve Heykel Eserleri Üzerine Uluslararası Bir Araştırma”, dünyadaki en önemli çağdaş sanatçıları bir araya getirmişti. Fakat Guerrilla Girls için ters giden bir şeyler vardı; sergideki 169 sanatçının sadece 13’ü kadındı. Guerrilla Girls’ün MoMA ile başlayan protesto maceraları, yine New York’taki Metropolitan Müzesi için hazırladıkları afiş ile tüm dünyada büyük ses getirdi. Afişte, Fransız ressam Ingres’in “Grande Odalisque” eserindeki çıplak kadının kafasına bir goril başı yerleştirilmişti. Afiş şöyle diyordu: “Met Müzesi’ne girebilmeleri için kadınların çıplak olması mı gerekiyor? Modern Sanat bölümündeki sanatçıların yüzde 5’ten azı kadın, ama nü resmedilenlerin yüzde 85’i de kadın.”
Nezaket Ekici, Türkiye’nin en azından çağdaş sanat sahnesindeki varlığının umut verici olduğuna dikkat çekiyor: “Avrupa’da yaşıyor ve çalışıyorum. İşlerim dünyanın her yerinde görücüye çıkıyor. Benim için dünyadaki kültürler ve sanatım arasında bir diyalog kurmak önemli. Türkiye’deki çağdaş sanatı çok aktif buluyorum, dünyadakilerle kıyaslayabileceğimiz başarılı sanatçılar var. Bundan birkaç yıl önce, İstanbul sanat sahnesi, global alanda en iyiler arasında gösteriliyordu. Hâlâ da sanatçılar çalışmaya ve yeni dışavurum formları üretmeye devam ediyorlar.” Sanatçı, çağdaş sanatta kadınların güçlü olmasının bir nedenini, önceleri resim veya heykelle uğraşan çoğu sanatçının artık performans sanatına yönelmesine bağlıyor. “Bu kadınlar, artık kendilerini beden aracılığıyla ifade ediyor. Kadın-erkek vücutlarını sıklıkla kullanan sanatçılar, sosyal sorunları anlatıyor ve yeni perspektifler kazandırıyorlar.”
İstanbul Modern, kadın sanatçılar için sıkı çalışan kuruluşların başında geliyor. Geçtiğimiz yılın “İnci Eviner Retrospektifi: İçinde Kim Var?” sergisi, müzenin yaşayan bir kadın sanatçı için yapılan ilk retrospektifi oldu. Bu sergiyle birlikte, bir “Kadın Sanatçılar Fonu” oluşturduklarını da açıkladılar. Çalıkoğlu, Kadın Sanatçılar Fonu’nun, sanat ve kadın konularına duyarlı, kadınların Türkiye kültür sanat sahnesinde görünürlüğünü çoğaltmaya adamış koleksiyoncu ve özel destekçileri bir araya getirmeyi amaçladığının altını çiziyor. Ayrıca 2017’ye iki kadın sanatçının sergisiyle giren Arter sanat alanı da Türkiye’de kadın sanatçılara yakın destek sağlayan kuruluşlardan biri. Her ikisi de 15 Ocak’ta sona erecek “Nil Yalter: Kayıt Dışı” ve “Bilge Friedlaender: Sözcükler, Sayılar Çizgiler” sergilerinin üç küratörünün de kadın olması, sanatseverler için büyük önem teşkil ediyor.
Peki, Türkiye’de kadın haklarının neredeyse hiçe sayıldığı dönemlerde, kadın sanatçılar mesaj verme kaygısı taşıyor mu? 2016’da “Dişe Diş” performansıyla, kadına şiddete dikkat çeken Nezaket Ekici, giderek daha fazla kadın hakkının yok sayıldığını söylüyor: “Kadın ve erkek arasındaki adaletsizlik giderek büyüyor. ‘Dişe Diş’, kadınlara yönelik şiddet eylemlerini (ve kadın ölümlerini) konu alan, hatta onları fiziksel olarak dışa vuran sekiz farklı video yerleştirmesiydi. İnsan, asla vazgeçmemelidir; her zaman savaşmalıdır. Ben de sanatımla, sanatı tanıtmayı ve toplumu şekillendirmeyi istiyorum.” Ardan Özmenoğlu ise mesaj vermek için aracıya ihtiyacı olmadığını, kendisi olarak mesaj verdiğini belirtiyor: “Kadınlar birbirleri için değil, insanlık için ‘sanat aracılığıyla’ mesajlar veriyorlar.”
Özmenoğlu’nun “Neden hiç kadın usta yok?” sorusuna cevabıysa; “Bu soruyla alakalı bir makale de ben yazabilirim fakat James Brown’ın ünlü şarkısıyla kısaca cevap vermek istiyorum: ‘It’s a Man’s Man’s Man’s World!’ Parçanın bitişi ise bence her şeyi özetliyor: ‘But it would be nothing, nothing without a woman or a girl!’” Bu erkeklerin dünyası. Ama kadınlar olmasaydı bir hiç olurdu…