EN ÇOK HANGİ İŞLER KONUŞULDU?
Kim ne derse desin, benim favorim hâlâ Francis Alys’in DEPO’daki “Ani’nin Sessizliği” işi! Bienalin küratörü her ne kadar bienalin açılışında basına dönerek “Bu politik bir sergi değil” dese de, özellikle bu topraklarda yaşanan acılara ve azınlık hafızasına dair dillendirdiği sorularla öyle olmadığını gösterdi. Bu fikre paralel olarak, tarihin ağır yükünü omuzlarında taşıyan Ani Harabeleri’nde, çocukların taş yığınlarının arasında oynadığı videoyu izlerken ve çocuklar kuşlara, kuşlar çocuklara karışırken biz de elimizi kalbimize koyduk ve belki de ilk defa kolektif hafızayı orada hissettik.
Adrian Villar Rojas’ın Büyükada’da Troçki Evi’ndeki “Tüm Annelerin En Güzeli” işi sanırım, istisnasız her görenin nefesini kesmeyi başararak gönüllerimizi fethetti! Ütopyasında başarısız olmuş düşünür Troçki’nin sürgündeki senelerine ev sahipliği yapmış harabe binanın bahçesinde çalıların arasında sessizce ilerlerken pek çoğumuz belki de geçmişin rüzgârını ensemizde hissettik.
Ama belki de hiçbirimiz sonunda bizi karşılayacak olan manzaraya tam olarak hazırlıklı değildik. Eve düşmanca gözlerini dikmiş canavarlarla karşılaştığımızda sanırım hepimiz bir saniye de olsa donduk kaldık.
Ed Atkins, Büyükada’da Rizzo Palas’taki işiyle adeta hipnotik bir deneyim sundu ve seyircileri büyüledi. Hazırladığı videoda yarattığı hipergerçekçi karakterin evinin altında açılan çukura düşmeden önceki son yarım saatini izledik. Atkins, tekin olmayan bu evin rüzgârla dalgalanan perdeleri ve gıcırdayan merdivenleriyle bizleri paralel bir evrene davet etti ve farklı bir algının kapılarını araladı.
Balat’ta Küçük Mustafa Paşa Hamamı’ndaki Wael Shawky’nin “Kabare Seferleri, Kerbela’nın Sırları” adlı çalışması, hiç kuşkusuz bienalin heyecanla beklenen işlerinden biriydi. Mısırlı sanatçının daha önce MoMA PS1’de sergilediği bu işini bazı sanatseverler New York’ta görme şansını yakalamıştı. Bu fırsatı kaçıranlarsa sanatçının Haçlı Seferleri’ne dair hikâyesini böylesine büyülü bir ortamda izlemekten büyük bir keyif aldılar.
EN ÇOK HANGİ İŞLER ŞAŞIRTTI?
Füsun Onur’un Boğaz’daki “Balıkçı Teknesi”, görenleri ve duyanları şaşırttı! Boğaz’ın kenarındaki kırmızı evde uzun senelerdir yaşamakta olan Onur’un teknesi, kıtalar arasında seyahat eden bir motor fikrinden çıktı, sonrasında şiir okuyan bir tekne formuna girdi. Eğer şanslıysanız, bir gün yanından geçerken birkaç kelimesini duyabilirsiniz. Seyircileri kuzeyin rüzgârlarıyla buluşturan Rumeli Feneri’ndeki Lawrence Weiner’in “Ramak Kala” isimli işi, konumu, sanatseverleri parçası olmaya davet ettiği uzun soluklu yolculuğu, üçüncü köprünün varlığına ve dünyadaki güç dengelerine dair sorduğu sorularla aklımızda yer etti.