waris-g2

“BAĞ KURUN”
Oyunculuk, çay kaşifliği ya da tasarımcılık. Dergi sayfalarından ve Wikipedia’dan kontrol ettiğinizde kendisinin birçok farklı titri olduğunu görüyorsunuz. Konuyu açtığımda zarif ve içten bir şekilde gülümsüyor: “Dışarıdan baktığınızda çok fazla şey yapıyorum gibi görünebilir. Ancak yaptığım işleri ele alış şeklim, onlara yaklaşımım hep aynı şekilde oluyor. Konu mücevherse yaptığım ilk şey en iyi zanaatkârları bulmak oluyor. Bunun için dünyanın dört bir yanına gidebilirim. Bu seyahatlerde, tanıştığım insanlardan çok fazla şey öğrenebiliyorum. Konu tekstilse yolumu yine aynı şekilde çiziyorum ve çaya geldiğimizde süreç bir farklılık gözetmiyor. Bana soracak olursanız işin özü deneyim ve tecrübe. Mücevherler de elle yapılıyor, tekstil de. Çayı ellerinizle topluyorsunuz. Aslında farklı formlarda, farklı yollarla da olsa aynı şeyi yapıyorum, aynı şeyle ilgileniyorum. İnsaniyetle. Bu yüzden ben tek bir şey yapıyorum. Önemli olan çayın ya da mücevheratın son hali değil. Bunlar sadece birer araç. Ben işçilikle ilgileniyorum. Satın aldığınız, tükettiğiniz eşyalarla bir bağ kurmaya başladığınızda onları üreten insanlarla da iletişime geçmiş olursunuz.”

“SEYAHAT EDİN”
Marco Polo benzetmesi boşa değil. Amerika’dan Himalayalar’a, Avrupa’dan Çin’e kadar geziyor. Jack Kerouac karakteri gibi. Sadece onlar kadar başına buyruk değil. Kendisine en son gezisini hatırlattığımda Darjeeling’de topladığı anılardan bahsetmeye başlıyor. Batı Bengal’de çaylarıyla ünlü olan bu bölgeye gitmek için tren ya da arabayı tercih etmeniz gerekiyor. Himalayalar’ın puslu yollarında seyir halindesiniz: “Köye yaklaştıkça zamanda geriye doğru yolculuğa çıktığınızı düşünmeye başlıyorsunuz. Kendi dünyanızdan ayrılıp oralara doğru yolculuğa çıkmanızı öneririm. Sanki benliğinizden katmanlar kaybediyorsunuz ve dağlarda yükseldikçe yeni bir yanınızı keşfediyorsunuz.”
Ahluwalia başrolünde yine çayın olduğu anılarını anlatmaya şöyle devam ediyor: “Çay toplamak bana kalırsa sanatla uğraşmak gibi. Köylerde insanlar çay toplarken şarkı söylüyor, dans ediyorlar. Ben de onlara eşlik ediyorum. Tarlada en son dans ettiğimde Bollywood parçaları çalıyordu. Bir şekilde sürece dâhil oluyorum. Biri çayı yetiştiriyor, biri tomurcuklarla uğraşıyor, kimi yaprakları topluyor kimi bunları çuvallara yerleştiriyor. Ve en sonunda içiyoruz.”

“SAKİN OLUN”
Yavaş yaşamak onun için bir hedef değil artık. O böyle yaşıyor. Böyle doğmuş sanki. Gün boyu rahatsız olmamak için telefonu sessizde. Alarm ya da zil sesi ne demek pek bilmiyor. Beni arayıp da ulaşamayan bir kez daha arasın vurdumduymazlığı değil onunkisi. “Gördüğümde geri döneceğim nasıl olsa” diyor. “Acele ne olabilir ki? Hepimizin telefonları, e-posta ve sosyal medya hesapları var. Linkedin kullanıyorsunuz ve eminim adlarını dahi duymadığım onlarca kanalı daha. Peki, kendinize ne ara vakit ayırabiliyorsunuz? Hayatımızda eksik olan şey bu. İşte çayla bir araya gelebiliyoruz. Hızlı tüketimi biraz günümüzün feodal sistemi olarak görüyorum. Toplu üretime karşıyım. Herkes günde yüzlerce zincir yaparken ben sadece tek bir tane yapıyorum. Bunu bilerek yapmıyorum ancak sanki beynimin altına yerleşmiş gibi. Birilerinin de bu şekilde çalışması gerekiyormuş gibi. Bu fikirlerin de korunması gerekiyor. Geleceğe bunu taşımamız gerekiyor. Bu da bir çeşit gelenek. Gelenek sadece geçmiş değil, aynı zamanda fikirleri de ileriye taşımak anlamına geliyor. Evet, ben de teknolojiyi kullanıyorum, uçağa biniyorum. Ancak önemli olan bir yerlerde dengeyi kurabilmek. Hepimiz kendimizi sosyal medyanın bir parçası olarak görmeye başladık. Anın değeri kaybolmaya başladı. Her şeyi dünyanın dört bir yanından sıradan insanlarla paylaşıyoruz. Anların büyüsü kaçıyor. Bu da insanı panik haline getiriyor. Mücevher yapımını tamamladığımda onu mağazaya postayla yollamıyorum. Kendi ellerimle teslim ediyorum. Yavaş bir şekilde tasarlıyorum ve yavaş bir şekilde de teslim ediyorum. Tasarımcılarla rahat rahat her bir parçayı inceliyoruz. Bu sırada elime telefonumu alıp fotoğrafını çekip paylaşmıyorum.”

ORHAN DEMİROK’A SORDUK
24 Mayıs’ta Waris Ahluwalia, House Of Waris Tea Lab ile Pera Palace Hotel Jumeirah’ta Pera Palace’ın executive sous chef’i Orhan Demirok ile bir araya gelerek Mısır Çarşısı’ndan topladıkları yerel çaylarla karışımlar hazırladılar. Çaylar hakkındaki tüyoları ve püf noktaları da Demirok’tan öğrendik.

FAVORİ ÇAYLARI
“Çayı çok severim. Çünkü bu kültürümüzün bir parçası. Gün boyunca birçok kez çay içeriz. Zencefil ve amberçiçeğini çayımla karıştırmayı severim. Biraz da nane yaprağı katıyorum. Hatta damak zevkinize göre limon suyu da ekleyebilirsiniz. Zerdeçalın da çaya çok yakıştığını söyleyebilirim.”

YAZIN NE İÇMELİ?
“Amberçiçeği tam bir yaz lezzeti. Zencefil, limon ve amberçiçeği karışımıyla çay hazırlayıp buzdolabında saklayın. İnanılmaz ferahlatıcı bir özelliğe sahip. Sıcak yaz günlerinde serinlemenize yardımcı olacaktır.”

MISIR ÇARŞISI’NIN ÖNEMİ
“Çaylarımı her zaman Mısır Çarşısı’ndan alıyorum çünkü burada çok fazla şey öğrenme şansınız da oluyor. Aynı zamanda binlerce çeşit baharat var.”

FAVORİ DÜKKÂNI
“Ucuzcular çarşıdaki favori dükkânım. İsmi sizi aldatmasın. Her şey yüksek kalitede ve özel üretim.”

ÇAY HAZIRLAMANIN PÜF NOKTALARI
“Her şey doğru prosedürde gizli. Demleme yöntemlerini bilmeniz gerekiyor. Meselâ çaya baharat ekleyecekseniz kaynayan suda çok fazla tutmamanız gerekiyor. Bu çayınızı acılaştırır. Bu da sağlıklı değil. Türk çayını 20 dakika demlemeniz yeterli. Ondan sonra tazeliğini yitiriyor. Temiz su kullanmak da çok önemli. Her çay farklı şekillerde demlenir. Siyah çay kaynayan su, yeşil çay daha ılık su ister. Basit adımlar aslında. Oolong orta bir sıcaklık ister. Bitki çaylarında o kadar sıcak su kullanmasanız da olur. Sert bir çay istiyorsanız malzemeleri bol tutun, demleme süresini uzatmayın.”

WARIS AHLUWALIA’NIN FAVORİ ÇAYLARI
“Beyaz çaya bayılıyorum. Çok hafif. Çin’de üretilen Oolong çayı da favorim. Çin’de yetişiyor. Kokusu harika. Zaten çayların en önemli özelliği de kokuları.”

1 2