İstanbul’dan ilham alan çizer Halil Sercan Tunalı, bizim için şehrin canlı yönünü çizdi.
Çizerken nelerden yola çıkıyorsunuz?
Aslında günlük rutinlerimden besleniyorum. Arkadaşımla sohbet ederken aklıma takılan bir mevzunun, bisikletle gezerken kafamdaki iç hesaplaşmalardan çıkan malzemelerin, televizyonda gördüğüm bir haberin yarattığı kıvılcımla başlıyorum işe. Sonrasında küçücük bir taslak çiziyorum, ama gerçekten parmak boyutunda oluyor bu ve onu referans alarak çizimi ilerletiyorum.
Bazı çizimleriniz çizgi romanları andırıyor. Etkilendiğiniz bir alan mı?
Üniversitede ‘Çizgi Roman’ konulu bir dersimiz vardı ve ben bu türü çok severdim. Hâlâ büyük bir zevkle takip ediyorum çizgi romanları. Kütüphaneme her ay muhakkak yeni işler ekliyorum. Gittiğim her ülkede o ülkenin dilinde de olsa çizgi roman alıyorum. Bunlar ufkumu açıyor. Çizgi roman, içinde hikâye barındırması bakımından size büyük bir özgürlük veriyor. Söyleyecek lafınız varsa burada rahatlıkla gevezelik edebiliyorsunuz.
Hangi sanat dalları sizi besler?
En başta müzik herhalde. Çünkü görsel dil kullanan biri için göremediği bir yer ve zamanda olmak gibisi yok. Sinema da ufkumu oldukça genişletiyor. Bir çizimdeki duyguya kapılıp gitmekle, filmdeki iyi metnin ya da oyunculuğun etkisinde kalmak benzer şeyler.
Bugüne kadar herhangi bir eserinize aldığınız en ilginç yorum nedir?
Birisi “Bu çizimle gezegeni kurtarabilirsin” demişti.
İstanbul yaratıcılığınızı etkileyen bir şehir mi?
Elbette! Canlı bir şehir olduğu için her zaman tazeliğini koruyor. Burada, konu bulmakta hiç güçlük çekmiyorum.
İstanbul’un hangi semtlerinde kendinizi daha yaratıcı hissediyorsunuz?
Beşiktaş’ı çok seviyorum. Mahalle kültürünü böyle büyük bir şehirde yaşayabilmek büyük şans. Sokağımda ismi olan köpekler, parkın müdavimleri, cana yakın komşum, on senedir değişmeyen sucu çocuk beni mutlu ediyor.
Bizim için imza attığınız bu çizim dile gelse bize ne derdi?
“Hem erkeğim hem de kadın. Hem uyanığım hem de uyur. Hem mutluyum hem üzgün. İstanbul’um ben, bir insan ormanıyım.”