Tarihi Yarımada’nın güzeller güzeli Soğukçeşme Sokağı’ndaki konaklar, lüks otel ve yeme – içme mekânları olarak yaşama geri kazandırılıyor.

Sarnic-restoran

Dergimizin Haziran sayısında hazırladığımız Sultanahmet dosyasında, semtin tarihi Soğukçeşme Sokağı’ndaki eski konakların, “Hagia Sophia Mansions” projesi ile restore edileceğinden, otel ve restoran olarak hizmete açılacağından bahsetmiştik. Hatta Soğukçeşme’de yer almayan ama yine de proje kapsamında olan Yeşil Ev, uzun süre kapalı kaldıktan sonra ilk açılan mekân olmuştu ve açıkçası eski zarif dekorasyonu ve huzurlu havasına kıyasla, fazlasıyla oryantalist detayları ve nargile servisi pek de hoşumuza gitmemişti.
Yeşil Ev özelinden çıkarsak, 80 Milyon Euro’luk “Hagia Sophia Mansions”ın Sultanahmet’teki otel ve yeme-içme mekânı sahnesine zenginlik, çeşitlilik ve bir klas katacağı gerçeğini de görmezden gelemeyiz. Peki Sultanahmet deneyimini bambaşka bir boyuta taşıyacağı söylenen “Hagia Sophia Mansions”, Soğukçeşme Sokağı’nı şehrin yeni “trend” noktası yapmayı başarabilir mi? Evet, çünkü Tarihi Yarımada’nın bu kısmındaki birkaç lüks otel dışında bu derece rafine hizmet sunan yerler bulmak çok zor. Hayır, çünkü bu bahsettiğimiz rafine dokunuş, hip semtleri yücelten kalabalık için fazla “pahalı” kaçabilir.
“Hagia Sophia Mansions”, sokaktaki 21 konağın birleşimiyle oluşan, dünyaca ünlü İngiliz iç mimar Martyn Lawrance Bullard ile birlikte 39 oda, 69 süit, bir özel villa ve spa’ya sahip, büyük bir otel kompleksi olarak hayatımıza giriyor. Bullard’ın farklı kültürleri başarıyla yorumlayan işler başardığını düşünür ve projeden basına sızan ilk fotoğraflara bakarsak; otelin ve restoranların Türk, Osmanlı ve Fas etkileriyle gayet güzel bir şekilde kotarıldığını görebiliriz. Odaların tasarımlarında sadece Türk markalarının kullanılması ve Türk sanatçılarının “Hagia Sophia Mansions” için özel sanat eserleri yaratmaları da dikkat çeken bir detay.

Hagia_Sophia_4
Yeme-içme kısmından ise ünlü işletmeci Emre Ergani sorumlu. İnternette dolaşan haberlere bakarsanız, Ergani’ye ülkemize ilk Michelin yıldızını kazandırma ümidini veren Sarnıç Restaurant, eski bir Bizans sarnıcı içerisinde yer alıyor ve menüsünde hem Türk hem dünya hem de Fransız mutfakları bulunuyor.
Brasserie Turc ise ülkemizde pek çok önemli mekânda çalışmış şef David Shipman önderliğinde klasik brasserie anlayışını, Türk mutfağının zenginlikleriyle buluşturuyor. The Sophia ve Lobby Tea Room ise “Hagia Sophia Mansions” usulü “buluşma yerleri”. The Sophia şık bir kafe işlevi görürken, Lobby Tea Room’un içi 18. yüzyıl İstanbul’unu betimleyen manzara freskleriyle süslü.