Gül Erçetingöz, bu ay, Frank Sinatra dinlerken keklerinin daha iyi kabardığına inanan harika bir kadınla buluştu! Beş çocuğuyla birlikte Bebek’te sonsuza kadar mutlu yaşayan Ayşe Kucuroğlu’yla.
Fotoğraflar: Erhan Tarlığ
Ayşe Kucuroğlu’nu çok severim ama dostluğum, arkadaşlığım şöyle dursun; hayattaki duruşu ve ikonik yaşantısıyla da başlı başına bayıldığım bir kadındır. Kudretine bakacak olursak, kendisi bence adeta bir ‘özgürlük heykeli’. Bebek’in en popüler mekânlarından biri olan Happily Ever After’ın kurucusu olan Kucuroğlu ile anneliği, iş hayatını, sektörü, İstanbul’u ve tatil rotalarını konuştuk…
Ve işte benim ‘O Kadın’ kategorime en uygun isimlerden biri… Hem harika bir anne hem de çok yoğun ve başarılı bir iş kadınısın; annelik ve iş dengesini nasıl bu kadar güzel sağlıyorsun?
Ne güzel bunları duymak… İlk bakışta zor gelebilir ama benim çocuklarım, çalışan bir anneyle olmaya o kadar alıştılar ki… Aynı şekilde ben de eczacı bir annenin kızıyım. Küçükken onunla birlikte işe gitmek, onu eczanede çalışırken seyretmek o kadar hoşuma giderdi ki… Bizde de aynı durum var anlayacağın! Hayatıma sağladığım en büyük avantaj; evimin ve işimin birbirine çok yakın oluşu. Şehrin yorucu temposu beni es geçiyor. İşimin zorluklarını çocuklarımın güzel enerjisiyle unutuyor, onlardan aldığım enerjiyi de işime yansıtıyorum. Bumerang gibi düşünebilirsin…
Senin için gerçekten büyük bir avantaj! Peki, genel olarak bir günün nasıl geçiyor?
Oldukça yoğun! Güne erken başlamayı seviyorum, uyandığım gibi sahile iniyorum, koşuya… Hatta bazen Selma’yı da bebek arabasına koyup koştuğum oluyor. Koşudan sonra güne hızlı bir başlangıç yaparım. Önce çocukların günlük programlarını hazırlarım, sonra da doğruca Happily Ever After’a kaçarım. Akşama kadar da Happily’deyim. Aynı zamanda birçok markanın elçiliklerini de yapıyorum. Onlarla da ilgili çalışmalarım oluyor. Gün içinde mutlaka kız arkadaşlarıma vakit ayırırım; bu benim en tatlı sosyalleşmem. Ayrıca bir kısmı bana ait olan, kız kardeşlerimin bir yeri var; Etiler Palms. Buraya da mutlaka uğrarım gün içinde. Ne şanslıyım ki çocuklarım da yeme-içmeden keyif alıyorlar; bazen onlarla bir restoran kaçamağı yaparım bazen de yemeklerini kendi ellerimle evde hazırlarım…
Bize Bebek’te ‘sonsuza kadar mutlu’ yaşamayı öğrettin. Happily Ever After nasıl gidiyor; mekânın hikâyesinden bahseder misin?
Happily Ever After, benim ilk bebeğim gibi. 2004 yılında doğdu; Suna ile yaşıt. Burayı hiçbir zaman iş olarak görmedim. Benim için, hayatımı içinde geçirdiğim bir mutluluk kaynağı! Zaten başarı da bu şekilde geliyor. Happily, kısa süre içinde Bebek’in klasikleri arasına girmeyi başaran herkesin sevdiği bir yer haline geldi. Ben her gün, Frank Sinatra dinlerken keklerin daha güzel kabardığına inanan bir bilinçle çalıştım. Mutfak işletmeciliği ve şef okulunu tamamladım. Gün geçtikçe daha da büyüdü. Hâlâ da kendi içinde büyümeye devam ediyor. Bakery bölümünü sürdürmeye devam ediyoruz. Reçelden makarnaya ve granolaya kadar her şey kendi üretimimiz. Kendi mayamızdan çıkan ekmek ve simitler ise vazgeçilmezimiz.
“YEMEK YAPMAK BENİM İBADETİM!”
İşletme tarafından başarılı olduğunu herkes biliyor; anladığım kadarıyla mutfakta da bir hayli iddialısın. Sevmekten öte sanki aşkla yapıyor gibisin…
Aslında yemek yapmak benim için adeta bir ibadet. Bana huzur veren, beni mutlu eden bir kavram. Hiç mütevazı olamayacağım bir konu var; iyi ve meşakkatli yemekler pişirmeyi bayılıyorum! Onca insanı bir masa başında toplamak, yedirmek, içirmek… Çok kutsal ve güzel bir şey bence. İşletme tarafına gelirsek eğer; bizim sektör bu kış kötü bir sınavdan geçti. İnsanlık olarak 2017 yılına çok tatsız bir başlangıç yaptık ve sektör de büyük yaralar aldı. Çözüm kesinlikle birlik olmak! Sivil toplum kuruluşları ve Gecce.com gibi büyük oluşumların fikir liderliği sayesinde küllerimizden doğduk diyebilirim.
“Ben yemek yapmak kadar yemeyi de seven biriyim. Şezlongda güneşlenirken bile menü okurum!” – Ayşe Kucuroğlu
Çok doğru söylüyorsun, maalesef üzücü bir sezondu! Peki mutfak demişken; her daim fit bir görüntün var, beslenme alışkanlıklarından da bahseder misin?
Ben yemek yapmak kadar yemeyi de seven biriyim. Şezlongda güneşlenirken bile menü okurum! Mutfakta, her daim trendleri takip ederim ve kendi yarattığım omurga menünün üzerinde minik dokunuşlar yaparım. Fit görüntüye gelince; her hamileliğimde aldığım onca kiloyu ilk altı ayda vermeyi başardım! Aşırı hareketli olmak, bol su tüketmek ve düzenli spor sayesinde… Arada yaramazlık yaptığım yemeklerden sonra, bir mola vermek de sanırım en güzeli.
“HAPPILY, MÜDAVİMLERİ İLE YAŞAYAN BİR MEKAN.”
Bir Bebek sakini olarak bize biraz semtini anlat; Happily nasıl bir sezon geçirdi?
Uzun yıllardır Bebek’te yaşadığım için mahallenin her şeyini, her insanını tanıyorum. Mekânın da sürekli başındayım; zaten Happily’nin bu kadar büyümesinin de sebebi bu. Sezon zorlayıcı oldu bizim için. Bebek, birçok yerli ve yabancı turiste ev sahipliği yapan bir yer. Buna rağmen müdavimlerle yaşıyor aslında.
Ve sonunda dört gözle beklediğimiz yaz geldi! Senin yazlık planların ne durumda?
Biz bu yaz Bodrum’da olmayı planlıyoruz. Bol çocuklu bir anne olduğum için planlar her zaman öncelikli olarak onlara göre yapılıyor tabii ki. Bodrum’da sevgili Şebnem Ercantürk’ün üstüne titrediği Bella Sombra Hotel favorilerim arasında. Bu sezon keyifli de bir yenilik yaptılar. En güzel Türk ve Yunan mezelerini modern Akdeniz Mutfağı ile yorumlayan ve ilhamını modern meyhane konseptinden alan yepyeni bir menüye imza attılar. Mutlaka gidilmesi gerekir, kesinlikle öneriyorum! Ayrıca bu yaz zaman yaratabilirsem Mykonos’a da gitmeyi planlıyorum…
Peki ya ülke sınırlarını aşmak konusunda ne düşünüyorsun? Bana en unutamadığın yurt dışı seyahatini anlatır mısın?
Thailand! Bir sırt çantasıyla gittiğim Ko Samui’de bir deniz kazası geçirmiştim. Karaya çıktığımda adeta yeniden doğduğumu hissetmiştim. Tüm yükü denize atmıştım; cebimde sadece pasaportum ve param kalarak karaya çıkmıştım. Tatilin geri kalan günleri giysisiz ve huzur dolu geçmişti.
Bu yaz yurt dışı rotalarını çizdin mi?
Tabii ki de! Mykonos ve sonsuz Yunan Adaları; Kaliforniya, Los Angeles ve Provensal İtalya!
İSTANBUL’DA YAZ
Yazı şehirde geçirecek olanlara önerilerin neler?
Eğer üyeyseniz Soho House’un terası harika bir alternatif. Kitaplarımı alıp, sarı – beyaz minderlerinin üzerinde, hiç konuşmadan bir günümü geçirip güneşi batırabilirim orada… Yazın şehirdeyseniz, müzeleri bir kez daha gezmek de hoş olabilir. Aynı zamanda tekne ile Adalar kaçamağı da keyifli bir alternatif.
Seçim sizin
• Türk Mutfağı mı İtalyan Mutfağı mı? Bu benim için çok zor; ikisi de!
• Canlı müzik mi DJ performans mı? Canlı müzik
• Kebap mı balık mı? Balık
• Çeşme mi Bodrum mu? Bodrum
• Bebek mi Etiler mi? Tabii ki Bebek; dünyada başka Bebek yok!
BOŞLUKLARI DOLDUR…
• Pazar kahvaltısında favorilerim…
Happily Ever After ve Mangerie
• Arkadaş buluşmalarımda favorim…
La Petite Maison, Paper Moon ve Soho House Mandolin
• En keyif aldığım balıkçı…
Bebek Balıkçı
• İş toplantılarımın favorisi…
Yelken Yeniköy ve Paper Moon
• En lezzetli kebapçım…
Günaydın ve Nusr-Et
• Yılların eskitemediği favorilerim…
Samatya Develi, Yedikule Safa Meyhanesi ve Bebek Otel’in barı
• En keyifli güzergâhım…
Yeniköy – Kuruçeşme