“Total Depravity”nin ardından bir kez daha İstanbul’a gelmeye hazırlanan grubun kurucusu Finn Andrews’a, hem yeni albümlerini hem de oyuncu olarak yer alacağı Twin Peaks dizisini sorduk. 

Şimdiye kadarki en deneysel çalışmalarından olan beşinci albümleri “Total Depravity”nin ardından, The Veils bir kez daha İstanbul’da olacak. Şarkıları daha önce Paolo Sorrentino ve Tim Burton gibi yönetmenlerin filmlerinde kullanılan grup bu kez David Lynch’le işbirliği halinde. Kendine has tarzı ve büyüleyici sahne hâkimiyetiyle grubun kurucusu Finn Andrews, Twin Peaks’in yeni sezonunda oyuncu olarak yer alacak. Andrews’la son albümleri, David Lynch ve İstanbul hakkında konuştuk.

İstanbul’da daha önce üç konser verdiniz. Şehirle ve burada olmakla ilgili en sevdiğiniz şey nedir? İstanbul’da sık ziyaret ettiğiniz, aklınızda kalan yerler nereler?
İstanbul gibi bir şehri bu kadar sık ziyaret edebildiğimiz için kendimizi şanslı hissediyoruz. Şehre geldiğimizde genelde Tünel ve Galata civarında zaman geçirmeyi seviyoruz. Kesinlikle gördüğümüz en güzel şehirlerden.

İstanbul seyircinizle ilişkiniz nasıl? Buradaki konser deneyimlerinizden biraz bahsedebilir misiniz?
Galiba bir müzik grubunun parçası olmanın en güzel yanlarından biri de dünyanın farklı şehirlerinde birbirinden farklı arkadaşlar edinebilmek. Türkiye’deki arkadaşlarımızı göreceğimiz için hep çok heyecanlanıyoruz. Buradaki hayranlarımızdan her zaman ilginç ve güzel hediyeler aldık. Bal, kitap ve genellikle de içki.

Total Depravity’nin şimdiye kadarki en deneysel albümünüz olduğunu söyleyebilir miyiz? Diğer albümlerinize göre neyi farklı yaptınız?
Evet, kesinlikle en deneysel albümümüz diyebilirim. Bu albümü yaparken sonuca ulaşana kadar nereye gittiğimizin farkında değildik. Üç yıl boyunca kendimizi küçücük bir odaya kapadık ve sonucunda bu albüm ortaya çıktı.

İlk single’ınızın adı “Axolotl”, dişsiz ve yürüyebilen bir balıktan geliyor. Bu yaratıklarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Çok havalı olduklarını düşünüyorum. Keşke ben de bir Axolotl olsaydım.

Twin Peaks’le ilgili fazla detay veremediğinizi biliyorum. David Lynch’le çalışmak nasıl bir deneyimdi? Yaptığı işlerle nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
Onunla tanışmak ve onun bu daveti benim için çok değerliydi. David Lynch, albümümüzü ilk dinleyenlerdendi ve ondan cesaret dolu sözler duymak paha biçilemez bir deneyimdi. David Lynch’in megafonundan adımı duymak da hep hayatımın en özel anlarından biri olarak kalacak.

En sevdiğiniz Lynch filmi hangisi? Neden?
“Blue Velvet” sanırım. En çok izlediğim filmi kesinlikle o. Ben de banliyöde doğup büyüdüm. Bu yüzden film benim için çok fazla şey ifade ediyor. Filmi izledikçe bizim mahallelerde büyük şehirlere oranla çok daha garip şeyler olabileceğini anladım.