Bilgisayar başında çalışıyorsunuz. Tek ihtiyacınız olan şey internet ve telefon. Peki neden her gün ofise gidiyoruz? Neden her gün ortalama 1-2 saatimizi trafikte harcıyoruz? Neden her gün sıkıcı ofis ortamında yaratıcılığımızdan uzak bir şekilde verimsiz çalışıyoruz?
1
Biz kendimize bu soruları sormaya devam ederken büyük bir çoğunluğa sahip bir kitle çoktan bu çalışma şeklini bıraktı. Adını da “freelance” koydular.
Çalışma saatlerinden çalışma ortamına, giyilecek kıyafetten yapacakları işe kadar kendileri karar veriyorlar. İstedikleri yerde, istedikleri saatler arasında dilediklerince çalışan bu insanları özellikle beyaz yakalı çalışanlar ciddiye almıyor ve işsiz görüyor. Freelance çalışanlar oysa ki istedikleri şekilde -kimi zaman evde, kimi zaman kafede, kimi zaman plajda, kimi zaman tarlada, bahçede, vapurda hatta belki safaride- çalışmaya devam ediyor. Birçok ofis mahkumu da onları kıskanmaya...
Freelance çalışma kültürünün ülkemizde bu kadar geç yaygınlaşmasının tek sorumlusu iş verenler. Çalışma şeklinin rahatlığından kaynaklanan bir güvensizlik ve iktidarsızlık korkusundan dolayı iş verenler “freelance” çalışanlarla işbirliğini uzun sure reddetti. Ancak vergi, yol, su elektrik, ekipman gibi ücretlerin işveren için daha makul seviyeye inmesi biraz da olsa olaya sıcak bakmalarına yol açtı. Sonuç olarak da freelance çalışan insanlara -özellikle ajans dünyası- işler verilmeye başlandı, hatta bir süre sonra freelance çalışanlara kadro da verildi. Türkiye’de bu durum iki farklı şekilde yorumlandı: bir şirket bünyesinde sürekli olarak çalışan ancak ofise gelme zorunluluğu olmayan çalışanlar ve de şirketlerle tek seferlik aldıkları işleri teslim etmek üzere anlaşanlar…