Anadolu’nun bilinen en eski sanatlarından olan kilim dokuma tekniğini, çağdaş bir yorumla plastik sanatlara uyarlayarak geleneksel bir formu kendine özgü bir tekniğe dönüştüren Fırat Neziroğlu, Anna Laudel’deki “Selfie” sergisiyle gündemimizde. Bu sergisindeki eserlerle sanatseverlere hayatın içindeki acıları, arayışları, aşkları, özlemleri ve vazgeçişleri hissettiren sanatçıyla kariyer yolculuğunu, dokuma sanatını, esin kaynaklarını ve hayallerini konuştuk.
Hikâyeniz nasıl başladı? Tasarım sizin için ne ifade ediyor?
Üniversitenin koridorlarında dolaşırken dokuma tezgahının sesini duyduğumda başladı. Moda bölümü okuyor, çok da içime sindiremiyordum. Dokuma tezgahı ile karşılaştığımda sanki uzun zamandır bildiğim bir işi yapmak üzere başına geçmiş gibi hissettim.
Tekstil tasarımı özelinde düşünürsek; örneğin eğer bir cep tasarlayacaksak, bu cebin işlevsel ve estetik olarak kalıbını, ergonomisini ve estetiğini bir arada düşünüp, ihtiyacı karşılayacak en uygun çizgiye ulaşmayı hedefleriz. Oysa hazır bir cebin üzerini türlü malzemelerle renklendirmek bir bezemedir. Bezeme süslemedir. Süsleme tasarım değildir.
Hazır bir malzemenin üzerini desenlendirmek bizi tasarımcı yapmaz. Tasarım hayata kolaylık katacak çözümler bulmalıdır. Bununla birlikte boya ve renk kullanılan bezemeler de sanat değil zanaattir. Sanat, tasarım, zanaat birbiriyle iş birliğindedir. Biri diğerinden üstün değildir.
Dans eğitimi aldıktan sonra tekstil bölümüne geçtiğinizi biliyoruz. Bu süreci anlatabilir misiniz, bu kararı vermenizdeki etkenler nelerdi?
Ben bana çizilen sınırlara karşı gelmeyen, o sınırlar içinde oyun oynayan biriyim. Futbolcu bir baba ve terzi bir annem var. Babamın kararı ile dans ettim. Bizde herkes belli bir yaşa kadar dans eder. Kız kardeşim dünyada ilk 4’te, Türkiye’nin bugüne kadar dünyada en iyi derece yapan Ritmik Cimnastik Sporcusu. Hâlâ Türkiye’de dereceleri geçilemedi. Ben de uzun yıllar dans ettikten sonra kendi klasik bale, modern dans topluluğumu kurup koreograf olarak üretmeye devam ettim.
Tekstil tasarımı okumama da annem karar verdi. İyi de etti. Dans ederken de, dokurken de pek mutluyum.
Dokuma sanatına başlama sürecinizden bahsedebilir misiniz?
Lisans eğitimi süresince klasik anlamda hep dokudum. Yüksek lisans ve sanatta yeterlik sürecinde de araştırma görevlisi olarak çalıştım. 10 yılı aşkın bu sürede iş yerimde psikolojik şiddete maruz kaldım. Bu mobbing sonrası istifa kararı aldığımda, okuldan ayrılırken bir sergi açmaya karar verdim. Hocalarımı tuvalet kapısının altından görünen bacakları; iç çamaşırları, etekleri ve pantolonlarıyla dokurken “birinin ne iş yaptığı sizin için önemli değil, siz kendinizi ne giydiğinizle değerlendirirsiniz” demek istedim. Kendimi de küsüp arkamı duvara dönmüş, içimi dökerken dokudum. “İşeyen Fırat” isimli bu çalışmamı da sergilediğim “Akıl Hastanesi” isimli sergimi açıp, istifa mektubum ve sergi davetiyemi bölüm başkanının masasına bırakıp okuldan ayrıldım.
“İşeyen Fırat”, Akbank günümüz sanatçıları, Siemens Sanat ve ardından Londra Sotheby’s e gitti. Derken Christie’s e kapak oldum. Böylece sanat yolculuğum başlamış oldu.
Fırat Neziroğlu, Rüzgar Sezonu, misina, pamuk, yün dokuma kilim,120×120 cm, 2012
Dokuma konusundaki dönüm noktanız nedir?
Dokuma Anadolu’da yaygın bir gelenek. Hatta bilinen dünya tarihi Anadolu’da başlıyor. Bu kadar içimize sinen bir tekniğin çok da farkına varmıyoruz. Dönüm noktam, yurt dışından gelen davetler diyebiliriz. Norveç Kraliyet Ailesi Büyükelçiliği Himayesinde Oslo’ya, Tayland Kraliçesi Queen Sirikit’in doğum günü kutlamaları nedeniyle kendisine bir kumaş dokumak üzere Bangkok’a, Katar Emiri Şeyh Tamin bin Hamad Al Thani’ye bir sanat eseri dokumak üzere Katar’a gittim. Şimdi de kraliyet dokuma resim geleneğinin devamı için Queen Elizabeth’in bir portresini dokudum.
Anadolu’nun bilinen en eski sanatlarından olan kilim dokuma tekniğini, çağdaş bir yorumla plastik sanatlara dönüştürüyorsunuz. Dokumak size nasıl hissettiriyor?
Dokuma bir meditasyon. Kore’de kaldığım sürede, çubuklarla bir avuç pirinç tanesini sağdan sola, sonra soldan sağa taşıttılar bana. Bunu her sabah yaptım. Birbiri ardına tekrar eden kısa dizi hareketler beyinde nöronların arasındaki bağı güçlendiriyor. Bu daha sağlıklı bir beden, daha dingin bir zihin demek. Dokuma sürekli tekrar eden kısa hareketleriyle bende aynı etkiyi yaratıyor. Daha sakin, daha huzurlu bir insan olma yolundayım.
Çalışmalarınızı yaratma sürecindeki esin kaynaklarınızdan bahsedebilir misiniz?
Çoğu insan hayal gücünü o denli kullanmıyor ki, sanatçı gerçekliği duygusal boyutta değiştirerek “O çoğunluğun” hislerini harekete geçirmek üzere çalışıyor.
Bir portre dokuyacaksam, huyunu, suyunu, tepkilerini, duygularını bildiğim bir arkadaşımı seçiyorum. Bugüne kadar her dokuduğum portrede, gözlere odaklandım. Bakışlardaki derinliğe, hislere.. Ben gerçeği dokudukça, hayal gücünü kullanmayı unutmuş pek çok izleyici “Fırat yine portre dokuyor, keşke sanatsal bir anlatımı olsa” yorumları yapıyorlar.
Harika grafikler üzerine, portrenin açısını değiştirerek, renklerle oynayarak kurgular dokuyabilirim. Eleştirel tavrımı daha acı, çirkin ya da iğrendirme hisleriyle birleştirip kurgulayabilirim. Sanatın modasına ayak uydurup o an ne popülerse hafifçe değiştirip benzer işler dokuyabilirim, ancak yapmıyorum Gerçek ve sade bakışlar öyle lezzetli, öyle derin hisler uyandırıyor ki.. Hatta acaba insanlar ekranlara bakarken, gözlerin anlattıklarını unuttular mı diye düşünmeden edemiyorum. Sonuç olarak izleyicilerin önüne hazır kurgular sunmuyorum…
Teknolojiden uzak, eski ustalar gibi dokuyorum. Teknolojiden uzak eski zamanlardaki gibi seviyorum. Hayal gücüm gökyüzündeki bulutlarla oyun oynadığımda, kendi etrafımda hızla dönüp yere düştüğümde attığım kahkahalarım gibi.
Fırat Neziroğlu, Düşünen Fırat, misina, pamuk, yün dokuma kilim,120×210 cm, 2011
Anna Laudel’de yer alan “Selfie” serginizde bizi hangi çalışmalarınız bekliyor?
Ahmet, Ezgi, Başak, Mertcan, Eduardo, Uğur, Olga’nın portreleri ve benimle selfie çekilmek isteyenler için kolumu kaldırıp yanımda yer açtığım kendi portrem.
26 Aralık gecesi saat 19.00’da Anna Laudel Galeri’de masal anlatıcısı Sıla Topçam ve simgebilimci Efe Elmas, portrelerin simgesel çözümlemelerini yapacak ve hikayelerini anlatacaklar.
Fırat Neziroğlu, I’ve left from my mind, misina, pamuk, yün dokuma kilim, 120×120 cm, 2012
Hayalleriniz ve ulaşmak istediğiniz hedefler nedir?
Hayat en güzel organizatör. Kendi planlarım ötesinde bir kurgu var. Hayatımın 3 yılını hastanede geçirdim. 1 yılı sağ kolum felç oldu. Bunları yaşadıktan sonra “iyi ki olmuş” dediğim zamanlar o kadar çok ki. Hayal kurduğum her şeyin gerçekleştiğini görüyor, yaşıyorum. Tamamen gelecek olana, olana, bitene, gidene, kalana… sevgiyle bakmayı öğrendim. Böyle yaşamaya devam etmek hayalim.
Fırat Neziroğlu, Rönesans Kızı, misina, pamuk, yün dokuma kilim, 120×120 cm, 2013
Toplumsal olaylar, insanlık ve içinde yaşadığımız evren eserlerinize ne düzeyde yansıyor?
Eserlerim tamamen güncel dönemin, toplumsal olayların ürünleri. Portrelerimin gözlerine bakarak geçirdiğiniz bir süre muhakkak size bu konuları anlatıyor… İçinde gerçeklik, anlam arayışı olan, gündemi takip eden herkes eserlerimle göz göze bakışarak anlaşacaklardır.
Fırat Neziroğlu, Like a virgin, like a prayer, misina, pamuk, yün dokuma kilim,120×120 cm, 2012
Ne zaman ilham gelir ya da hangi zaman aralığında çalışırsınız?
Neredeyse gece gündüz çalışıyorum. Dokuma öyle çok zaman alan bir eylem ki, bir eseri dokumam ortalama 580 – 600 saat arasında sürüyor. Bir asistanım yok, bilgisayarda bir portrenin renk bölgelerini ayırmıyorum. Tezgâh başına geçiyor ve eski usul sadece parmaklarımla dokuyorum. Bir eseri dokurken, aklıma yeni bir eser fikri geldiğinde beklemek zorunda kalıyorum. Uzun saatler, günler… Çok da sabırlıyım. Tek kolumu kullanamadığım sürede bile her gün en az bir satır dokudum.
Fırat Neziroğlu, Ahmet, misina, pamuk, yün dokuma kilim, 120×100 cm, 2018
İstanbul’un ruhu eserlerinize nasıl yansıyor?
İzmir’den sonra İstanbul bana çok iyi geldi. Hareket, hız dokumaya eyleminin yavaşlığı, sakinliği ile zıt ve zıt kutuplar hep birbirini çekiyor. İstanbul’un enerjisi bana dokumada yeni ışıklar ve boşlukları gösterdi.
İstanbul’da kendinizi en rahat ya da yaratıcı hissettiğiniz semtler nereler?
Moda en başta. Mahalle hayatı sürdüğüm komşularım, arkadaşlarım Moda’da. Şu sıralar Avrupa yakasında yaşıyorum. İstanbul’da bilmediğim görmediğim çok yer var. Şimdilik görmediğim yerleri keşfetmek güzel geliyor.