Rasim Aksan’ın Şafak Kartları, anavatan sevgisi, sevgiliye duyulan özlem ve kadın dedeni üzerinde durduğu “12.12.12” başlıklı sergisi 31 Aralık’a kadar Galerİst’te devam ediyor. Sanatçının çalışmalarından yola çıkarak, kendisiyle aserlik anıları üzerine konuştuk. 

rasim-g

Rasim Aksan, günlük hayatta dikkatini çeken karelerden oluşan ve görsel medyadan seçtiği binlerce görsellik bir arşivden yola çıkarak sergiler hazırlıyor. “İsimsiz” ve “Narcissus” sergilerinden sonra Aksan’ın bu seferki çıkış noktası, askerliğe başladığı 12 Aralık 2012 tarihi. Rasim Aksan kâğıt üzerine renkli kalemle çiziyor ve airbrush tekniğiyle geliştiriyor. Çalışmalarını oluşturan şafak kartlarını, erotik imajları, vatansever sloganları ve Ankara’da yere atılan kartvizitleri, devlet dairelerinde sıklıkla karşımıza çıkan metal çerçevelerle süsleyerek sergiliyor. Sergide sanatçının ve ailesinin vesikalık fotoğraflarının çizimleri de yer alıyor. Hipergerçekçi eserleriyle tanıdığımız Rasim Aksan’la Galerist’in Meşrutiyet Caddesi’nde yer alan ofisinde bir araya geldik…

Nerede doğup, yetiştiniz?
Çorum’un Osmancık ilçesinde doğup büyüdüm.

Çorum’da yetişmek bugün yaptığınız çalışmaları nasıl etkiledi?
Aslında direkt beni etkilediğini düşündüğüm ya da şu anda farkında olduğum bir şey yok. Çocukluğumdan beri detaylı resimler çiziyorum. İlkokul dörtte futbol oynamak için gittiğimiz boş arazilerden birinde yarı yanmış porno dergileri gördüm, hani zabıtalar yakar ya… Bunun üzerine ilk defa erotik resimler çizmeye başladım. Ondan sonra ailemden “Oğlum bunlar ne!” gibi olumsuz tepkiler görmeye başladım. Zaten resim yapmamı da “boş iş” olarak görüyorlardı. Üniversiteden sonra yaptığım işlerden para kazanmaya başlayınca, ailem tarafından da bir sakıncası kalmadı. Yaşadığımız toplum, sanatı genel olarak olumlu karşılamıyor ancak para kazanmaya başladığınız zaman bakış açılarında da değişiklikler görülüyor.

Sergi ziyaretçilerinin tepkisi nasıl?
Sanırım genelde hep olumlu tepki verenlerle karşılaşıyorum ya da konuşuyorum. O yüzden hiç olumsuz bir geri dönüş almadım. Ancak özellikle kadınların benimle paylaştığı hikâyeler oluyor.

Ne gibi hikâyeler?
2012 yılında bitkilerle birlikte sergilediğim bir vajina serim (İsimsiz sergisi) vardı. Seri için kadınlar hep aynı şeyi söylüyordu: “Normalde kendimizde olan bir şeyi görmek çok rahatsız edici oluyor.” Ama daha sonra çizilmiş halde gördükleri için mest olduklarını ve tekrar tekrar bakmak istediklerini ifade ediyorlardı. Hatta yüzleştiklerini söyleyenler ve teşekkür edenler de oldu.

Askerliğe gitmek istiyor muydunuz? Ne düşünüyordunuz gitmeden önce?
Bir süre ertelemiştim ama ilk sergimi açtıktan sonra gitmeye karar verdim. Hatta askere gittiğimde henüz bitmemişti sergi. Ancak iyi ki gitmişim diyorum çünkü sonucunda bu sergi ortaya çıktı. Zaten gider gitmez ilk hafta içinde proje hemen kafamda canlanmaya başladı. Kantine yemek için ıvır zıvır almaya gittiğimde gördüm aslında bu posterlerin satıldığını. Daha önce de elbette bu tür şeylerin varlığından haberdardım ancak hiç aklıma gelmemişti onları kullanmak. Demek ki gün, o günmüş. Vatanseverlik, cinsellik, anne ya da sevgiliye karşı duyulan özlem… Hepsi de bir paket halinde sunuluyor. Bir parça kitsch de aynı zamanda. Belki de o anda büyülendim ve hepsini kullanmak istedim. Zaten bu konular üzerine kafa yormaya başlayınca, askerlik bitmiş gibiydi benim için. Bir anda çocukların ceplerinden, ranzalarından malzemeler toplamaya başladım. Çöpe attıkları buruşan kâğıtları topladım. Hafta sonları birçok akrabamın da yaşadığı Ankara’ya gider, oralarda çizim yapardım. Askerde de çizim yapıyordum gerçi, hatta altı tane çalışmamı orada tamamladım.

Koğuştakiler ya da üstleriniz ne diyordu buna?
Zaten sadece erkeklerin bulunduğu bir yerde olduğunuz için cinsellik ön planda oluyor. Genelde onlar da benimle çiziyorlardı, bazen sadece çizimlerime bakıyorlardı, bazen sadece kullanmak için malzeme getiriyorlardı. Bazen de “Ağabey, bak ben de çizdim, olmuş mu?” diye geliyorlardı yanıma. Bayağı eğlenceli muhabbetler dönüyordu anlayacağın. Diğer taraftan zaten komutanlar da biliyordu çizim yaptığımı. Bir taraftan bana çizim yapmam için görev veriyorlardı, ancak önümde beş buçuk ay var zaten; verdikleri görevi zamana yaya yaya yaptığım için kendi çizimlerime de odaklanabiliyordum. Hatta komutanlar yanıma geldiğinde verdikleri görevi değil, kendim için çizdiğim şeyleri görmek istiyorlardı.

Ancak yine de askerden döner dönmez, bu konu üzerine bir sergi hazırlamadınız.
Evet, çünkü aklımda başka bir fikir (Narcissus sergisi) vardı ve önce onun üzerine yoğunlaşmak istedim.

Yaptığınız sergiler bir arşiv çalışması da gerektiriyor. Toplamak için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Fotoğrafları gördüğüm anda bir süzgeçten geçiriyorum. İşime yarayabilecek detayları ayırıyorum ya da bazen sadece sonrasında bana ilham verebilecek şeyleri ayıklıyorum. Çağrışım yapmaları için sakladığım da oluyor.

Evinizde ya da stüdyonuzda arşivim dediğiniz bir odanız ya da kütüphaneniz var mı?
Kâğıt olarak dosyalarda topladığım bir arşivim olsa da daha çok bilgisayar ortamında biriktiriyorum, tabii bunun için de hard disk kullanıyorum. Özellikle bu sergim için daha çok bir arşiv çalışması yaptığımı söyleyebilirim.

Bugüne kadarki üç serginin de (odak noktasında olmasa bile) erotizmle bir bağlantısı var.
Kadın bedenini çok seviyorum. Bir anlamı olsun-olmasın, sanatsal bir kaygı gözetmeksizin kullanıyorum sanırım bu imgeyi. Bir yerden sonra zaten kafanızda bir hikâye canlandırmaya başlıyorsunuz ve onun üzerine bir şeyler kurguluyorsunuz.

Peki, çalışmalarınız hiç tepki alıyor mu?
İnanın bazen Facebook’ta kullanmam için kendi fotoğraflarını gönderenler dahi oluyor.

Ve siz de kullanıyorsunuz onları…
Bazen evet, artık sadece eskiden beri tanıdığım ve konuştuğum insanların gönderdikleriyle ilgileniyorum. Çünkü bazen sahte hesaplarla eş, dost şaka amacıyla da yazıyor. Hoş olmuyor o da. (Gülüyor)

Çalışma düzeniniz nasıl?
Aslında genelde bu saatlerde (röportaj öğlen 13.00 gibi gerçekleşti) uyuyorum. Sabahları 08.00, 09.00 gibi yatıp, akşamüzeri 15.00, 17.00 gibi uyanırım. Genelde gece sabaha kadar çalışıyorum.

Gece daha mı rahat çalışıyorsunuz, size ilham mı veriyor?
Çocukluğumdan beri böyleyim ben. Geceleri uyusam bile sabahları uyumaya yine devam ediyorum. Bir tek askerde zor oluyordu… (Gülüyor)

Askerlik nasıl geçti peki?
Bence çok güzel geçti; hiç bilmediğiniz bölgelerden gelen, hiç tanımadığınız insanlarla bir aradasınız. Ön yargısız bir şekilde herkesi dinlemeye gayret ettim. Onlar tarafından sevilip, sayılmak da ayrıca hoşuma gitti. Herkesi dinliyordum, hatta komutanlarım beni Monk dizisindeki karaktere benzetiyordu.

Nerede yaptınız askerliğinizi?
Ankara, Mamak.

Serginin hazırlık süreci sona erdiğinde ne hissediyorsunuz?
Son dakikaya kadar çalışmayı seviyorum. Böylece o süreçte neler hissettiğimi de anlamıyorum.