Havalar ısınınca, kentin cehenneminden kaçmanın yollarından biri de Boğaziçi Turu’na çıkmak olsa gerek. Deniz üzerinde ve kıyısında toplam altı saat geçirmek gayet iyi bir fikir!

Boğaziçi’nin tam olarak ne olduğunu anlamam bir TRT belgeseliyle gerçekleşti. O belgeselin adı “Bin Türlü Mavi Akar Boğaziçi’nden” idi ve toplam beş bölümde o devasa, masmavi nehir görünümlü denizin tarihini, bilinmeyen güzelliklerini nakış nakış işlemişlerdi. Yönetmeni ve yapımcısı Ertuğrul Karslıoğlu, metin yazarı ve danışmanı da (tahminen adını ÇEKÜL’le hatırlayacağınız) Metin Sözen’di. TRT’den özel ricamdır: Bu belgeseli yeniden yayınlayın lütfen. Aradan geçen sürede Boğaziçi’nin nasıl talan edildiği açığa çıkar diye de korkmayın. Görmedik, duymadık, bilmiyoruz biz.

İLGİNÇ BİLGİLER BUNLAR
Neyse, ben geçeyim Boğaziçi’yle ilgili ilginç bilgilere. Mesela, İstanbul Boğazı’nda iki tane surlarla çevrili yapı olduğunu biliyor muydunuz? Değil efendim, Anadolu ve Rumeli Hisarı değil, doğru cevap. Hiç aklınıza gelmeyen iki kara parçası: Kızkulesi ve Kuruçeşme Adası. Hatta Kuruçeşme Adası’nı Galatasaray Adası, Suada gibi isimlerle tanıyoruz artık. Her ikisi de turda karşımıza çıkıyor zaten.
Boğaziçi’nde gezinin başladığı Tarihi Yarımada’yı da hesaba katarsak Topkapı, Dolmabahçe, Çırağan, Beylerbeyi ve Yıldız olmak üzere beş saray var. Bence kara toplumu olan biz Türkler için denize nazır saraylar inşa etmek hayli ilginç bir durum. Belki de sebep, Boğaziçi’nin büyüsüdür, kim bilir. Saray denince de bir ismi unutmamak lâzım: Balyan! Bu Kayseri kökenli Ermeni aile, Boğaziçi’ni nakışlayan o güzelim sarayların, yalıların, camilerin hallicesinin mimarı. Mesela Krikor Balyan Dolmabahçe ve Beylerbeyi Sarayları’nın, Aynalıkavak Kasrı’nın, Selimiye Kışlası’nın mimarı. Birçok eserini kardeşi Senekerim Balyan ile yapmış ki Senekerim Balyan’ın bir başına yaptığı eserlerin en önemlisi Beyazıt Kulesi bence. Garabet Amira Balyan da aynı aileden ve o da oğlu Nigoğos Balyan ile Boğaziçi’ni “çiçeklemiş”. Beylerbeyi Sarayı bu baba-oğulun eseri mesela… Nigoğos ise Ortaköy Camii’ni tam da o küçük buruna konduran usta… Kardeşi Sarkis Balyan biraz daha cevval çıkmış neyse ki… Çırağan Sarayı, bugünün İTÜ Taşkışla binası, Mekteb-i Tıbbiye (Galatasaray Lisesi) binası ve daha neler… Sözün özü Boğaziçi Turu’na çıkmak demek, Balyan Ailesi’yle de tanışmak demek. Dehalarına, zevklerine, inceliklerine ve denizin onca dalgasına, tuzuna, rutubetine yüzyıllarca direndiğine göre ustalıklarına saygı duymak demek…

YALILAR ÇOK GÜZEL DE…
Boğaziçi’ndeki yalıların 366 tanesi 1., 2. ve 3. dereceden tarihi eser niteliğinde… Tarihi eser olmayanları da dâhil ettiğinizde yalı sayısı 600’ü buluyor. Sarıyer ise en fazla yalıya sahip ilçe… Tamam, tekneyle önlerinden geçerken bu yalıları öyle hayran hayran seyretmek güzel de sahibi olmak zor sanki… Her gün evinizin önünden yüzlerce, binlerce insan tekne turu, vapur, motor, yat, kotra vs. ile geçiyor ve ister istemez evinizin pencerelerine bakıyor. İnsan “izleniyorum” kaygısıyla paranoyak olur! Gerçi yalıda yaşamak tarihin hiçbir döneminde kolay olmamış. Bizanslı Boğaziçi’ne yerleşmemiş bile. Bundan kabaca 500 yıl önce ilk yerleşenler Osmanlılar olmuş. Yalılara padişahın emriyle Hıdırellez’de, 5 Mayıs’ta yerleşilirmiş. Geri dönüş yine padişah emriyle, Zemheri’den 40 gün önce, yani Kasım ayı ortalarında gerçekleşirmiş. Yani Boğaz’a nazır evin var ama ne zaman oturacağına padişah karar veriyor!
Tekneyle gezip kare kare fotoğraf çekmek güzel de kat ettiğimiz yol ne kadar acaba? Bakalım. Anadolu-Rumeli Feneri arasına bir çizgi çekip oradan da taaa Sarayburnu-Kızkulesi hattına uzanırsak yaklaşık 30 km yol aldığımızı görüyoruz. Kıyılar dersek Anadolu Yakası (Anadolu Feneri – Kızkulesi arası) 34 km. Haliç dâhil Rumeli Feneri-Ahırkapı arası ise 46 km.

BU TURA MUTLAKA ÇIKILA!
Hazır yol, uzaklık vs. demişken onu da söyleyelim: Boğaz’ın Avrupa ile Asya’yı birbirine bağladığını herkes biliyor ama aynı Boğaz’ın Bulgaristan, Romanya, Gürcistan, Rusya ve Ukrayna için de “hayati” önem taşıdığını kaçınız biliyor? Niye? Çünkü bu ülkelerin açık denizlere ulaşabilmesi için geçmeye mecbur oldukları tek yer Boğaziçi!
Şimdi eleştirileri duyar gibiyim: “İstanbul Boğaz Turu anlatacaksın zannettik, bu ne?” Yani tamam, ben de tura çıktığımda öyle zannettim ama iki şey engel oldu. Birincisi, tura katılanların ilginç tutumları. Ne bileyim, orada devasa bir tarihi eserle aranızda çok çok 30 metre var, umurlarında değil ama Boğaziçi Köprüsü’nün tonla fotoğrafını çekiyorlar! Nedendir, anlamadım ben. Sonra sizi tura çıkaran teknenin hoparlöründen sağdaki ne soldaki ne, anlatıyor bir ses ama kahkahalar, motorun gürültüsü, dalgaların şakırtısı, “Çaaaay?” diyenler, çocuklarına bağırıp çağıranlar, bir yerlerden çalan “Ankara’nın bağları da büklüm büklüm yolları” eşliğinde dans edenler… “Allah Allah” diyor insan, “nereye düştüm ben?” İkincisi ve asıl önemli nedeni de şu: Boğaziçi’ni anlatmak ne mümkün, kaldı ki Boğaziçi’nde çıkılan turu anlatalım. Çok klişe olacak belki ama özet cümle şu: Boğaziçi anlatılmaz, yaşanır! Yaşayın işte…

Yazı: Zekiye Yaraş Meriç