Erinç Seymen, İstanbul Modern’deki görsel ve işitsel sanatlar arasındaki bağların izlerini süren sergi “Çok Sesli”de üç farklı performans kaydından oluşan video çalışmasıyla yer alıyor.
Sanatçı ile milliyetçiliğe eleştirel bir yönden yaklaşan çalışması “Bir Şiir İçin Performans” üçlemesi, müzik zevki ve İstanbul’un sanat ortamına dair konuştuk.
1
İstanbul Modern’deki sergi “Çok Sesli”de yer alan çalışmanız “Bir Şiir için Performans”tan bahsederek ve sizi bu denli politik ve radikal bir performans sergilemeye iten güdünün ne olduğunu öğrenerek röportajımıza başlayabiliriz.
Milliyetçilik, sanat üretimimin en başından beri ilgi gösterdiğim konulardan biriydi. Özellikle erken Cumhuriyet döneminde yazılan milliyetçi şiirlerden hareketle, şiirin bir propaganda aracı olarak kullanımına dair bir ya da birkaç yapıt üretmeyi planlıyordum. Ancak ne sabit imge, ne basılı metin, ne de başka bir malzeme şiir okuma etkinliklerinin “ayinselliği”ni sahnelemeye yetmiyordu. Sese, kostüme, bedensel performansa ihtiyacım vardı ki, tam o dönemde İstanbul’da Platform Güncel Sanat Merkezi’nde misafir olarak ağırlanan Sloven sanatçı ikili son:Da ile tanıştık. son:Da’nın video-ses manipülasyonlarından çok etkilendim ve bir şiir performansı için beraber çalışmayı önerdim. Teklifimi heyecanla karşıladılar ve böylece 2006’da ilk performansı yine Platform Güncel Sanat Merkezi’nde gerçekleştirdik. 2007’de ikinci performans için Slovenya’nın Maribor Sanat Galerisi’nde düzenlenecek bir sergi için davet aldık. Üçleme olarak hayal ettiğimiz performansların son parçasını ise tam altı yıl sonra 2013’de Berlin’de Maxim Gorki Tiyatrosu’nun girişimiyle düzenlenen Herbstsalon sergisinde gerçekleştirme fırsatı bulabildik.
Üç videoda da sizi ürpertici karakterlere bürünmüş olarak görüyoruz: Kafese zincirlenmiş bir kişi, maskeli bir sünnet çocuğu ve ölüm döşeğinde bir adam… Bu karakterler neleri temsil ediyor?
Bu üç karakter yalnızca insan ömrünün üç aşaması (çocukluk, yetişkinlik, yaşlılık) değil, aynı zamanda milliyetçiliğin üç farklı görüngüsü (duyularla algılanabilen her şey) olarak okunabilir. İlk performansta S&M kurgusu içinde milliyetçi söylemin neferi olmaya, “gönüllü esaret”e vurgu yapmak istedik. Sünnet olmuş çocuk, gelenekler aracılığıyla “eksiltilip” normalleştirilerek ya da asimile edilerek milliyetçi söylemin empoze edilmesine dair bir metafor. Üçüncü performans ise “milli değerler”in gelecek nesillere bırakılacak en önemli miraslardan biri olarak fetiş haline getirilmesini ele aldığımız bir kapanış.