Karne hediyesi olarak satın alıp yaz sonunda sokağa atacaksanız köpek edinmeyin. Gerçekten sahiplenmeyi düşünüyorsanız ön yargınızı bir kenara bırakın ve barınak köpeklerinden birini sahiplenin.

 

barinak-kopeklerii-1

 

Barınaktaki köpeklere karşı bir önyargı var insanlarda. Barınakta yuva bekleyen köpeklerin uyumsuz, sağlıksız ve sorunlu olduğu düşünülüyor. Barınaktaki köpeklerin bir kısmının bir süre önce satın alınan o pek sevimli cins bebekler, bir kısmının da sağlık ve huy bakımından genetik sıkıntıları bünyesinde en az barındıran kırmalar (sokak köpekleri) olduğunu hatırlamanın tam sırası. Karne hediyesi olarak alınıp yaz sonunda sokağa atılacak köpeklerin sezonu başlıyor ne de olsa. Satın almayın, sahiplenin! İşte Lodos ve Tango.
Lodos bir İstanbul barınak bebeğiydi. Bembeyaz bir lokum. Kardeşleriyle birlikte annesiz olarak barınağa atıldığında ismi yoktu elbette. Tepenin ayazında, ıslak fayans zeminde değil günleri, saatleri bile sayılıydı.
Çerağ Dilek, ABD’den yeni dönmüş, memleketi Ankara yerine İstanbul’a yerleşmiş bir akademisyendi. Aynı barınağın, İBB Tuzla Rehabilitasyon Merkezi (TRM)’nin bir önceki yavru grubundan Yosun’u sahiplendiğinde tanışmıştık onunla. Yumuşacık bir insandı.
18 Şubat 2010’da sahiplendirme umuduyla ilan açmak üzere henüz ismi olmayan Lodos ve ailesini fotoğraflamak için barınağa giderken Çerağ da eşlik etti bize. Fotoğraflar için poz verdi çocuklarla, bebeklerle ilgilendik, döndük.
Ertesi gün Çerağ ağlayarak aradı. O bebeklerden birini daha kurtarmak istiyordu. Ağlaya sevine gittik. Böylece o beyaz şey Lodos oldu, Yosun’un kardeşi oldu, Çerağ’ın ikinci çocuğu oldu. Oldu!
Üzerine beş yıl saymışız. Minyon anneleri Çerağ yabancı bir şehirde tek başına hem çalıştı hem de onları büyüttü; Yosun da Lodos da kocaman köpekler oldu. Sonra birlikte Ankara’ya taşındılar, ev sıkıntısı yaşadılar, biraz anneanne ve dedede konuk oldular, sonra Çerağ’ı evlendirdiler. Hep mutlu oldular ve mutlu ettiler. Bir hayatın beş yılını tüm inişleri ve çıkışlarıyla paylaştılar.
Geçtiğimiz günlerde Lodos’u akut karaciğer yetmezliğinden kaybettiğimizi öğrendiğimde anılar canlandı. Anne hâlâ ağlıyor, sonradan aileye katılan baba “Bizi çok mutlu ettin” diyor arkasından.
En yakın arkadaşlarımdan Özlem Tezeren’in üç bacaklı Tango’su da aynı barınaktan aynı yıl katıldı aileme (evler ayrı olsa da, benim aileme katılmış sayarım). Tango, o yıl gönüllüsü Deniz Karaduman’a kıyısından köşesinden yardımcı olmak için Özlem’le sık sık gittiğimiz İBB TRM’nin engelliler bölümündeydi. Zaten tanıyor, gittiğimizde onu da yürüyüşe çıkarıyorduk.
Tango’ya Özlem’in eşi Murat âşık oldu. Döküntü Uno’nun kapısını açınca sevinçle bindi bizimki. Hâlâ sever arabayla dolaşmayı.
Tango, bir köpek ve on kedinin üzerine ailenin yeni bireyi oldu. Dünyanın en iyi huylu ev köpeği. Ne havlar ne de bir şeye zarar verir. Kedilerle sarılıp uyur.

1 2