“Tereddüt” filminin başarılı oyuncuları Funda Eryiğit ve Ecem Uzun’la, filmin yönetmeni Yeşim Ustapğlu ve kadın olmak üzerine konuştuk. 

Yeşim Ustaoğlu’nun yazıp yönettiği “Tereddüt”, Toronto Film Festivali’nde yaptığı dünya galasının ardından Busan, Varşova ve Antalya’daki festivalleri dolaştı ve ödüllerle döndü. Film, farklı sosyal ve kültürel geçmişlere sahip iki genç kadının birbirlerine destek oldukları özgürleşme yolculuklarını anlatıyor.

 

treddut-k

FUNDA ERYİĞİT
Şehnaz özgür görünse de aslen hapsolmuş bir karakter. Şehnaz’dan ve role hazırlanma sürecinizden bahsedebilir misiniz?
Yaşamında her şey yolunda, sorunsuz görünürken arka tarafta kendisinin de yüzleşmekte zorlandığı, hapsolduğu bir taraf var. Aslında birçoğumuz gibi… Sosyal yaşamda başkalarına karşı müthiş özgür düşünen kimlikler olabiliyoruz. Fakat ne kadar düşündüğümüz gibi yaşayabiliyoruz gerçekten? Şehnaz’ı çalışmaya bu söylediklerimle başlamadım. Bunlar sonuç oldu daha çok. Şehnaz için beni en çok doktorluk tarafı zorladı, doktorluk dilini oluşturmak. Dr. Arşaluys Kayır’dan çok yardım aldım. Kendisi çok iyi bir psikoterapist. Çapa Tıp Fakültesi’nde dolandım biraz, Arşa’nın grup terapilerine girdim. Öbür taraftan Cem’le olan ilişkisi Şehnaz’ın çok başka bir tarafıydı. İçine dönüklüğü üzerine kafa yordum.

Şehnaz, Elmas’ı dinleyip daha yakından tanıdıkça, sandığından çok daha fazla ortak noktaları olduğunu fark ediyor. Bu iki farklı kadının ilişkisi size nasıl hissettirdi? Neleri sorgulamanıza sebep oldu?
Bu farklı kadınların ortaklığı hepimizle ilgili çok evrensel bir noktaya işaret ediyor. Bambaşka olduğumuzu düşündüğümüz birçok insanla biriz aslında. Kadın olmanın ve insan olmanın o kadar ortak noktası var ki… Diğer taraftan Şehnaz ve Elmas’ı birbirinden farklı yapan şey de önemli. Elmas her ne kadar terapi görmek durumunda olan bir kadın olsa da, kendisiyle yüzleşmeye daha açık bir karakter gibi geliyor bana, belki de yaşı sebebiyle… Şehnaz daha ketum bu anlamda… Büyüdükçe kendimizi, kendimize karşı daha çok saklıyoruz sanki.

“Tereddüt”, farklı kültürlerden ve sosyal sınıflardan iki kadının kendi değerlerini fark etme ve özgürleşme çabasını anlatıyor. Sizin bu konulardaki kişisel yolculuğunuz nasıldı?
Burada yaşayan hemen hemen her kadın gibi zordu. Kadın olma basamaklarını özgürce çıkamıyorsunuz zaten; kadın olarak çevreye karşı olan sorumluluklarımız, kendimize olanlardan her zaman daha baskın. Genel olarak da yapabildiklerimizi değerli kılarak değil, yapamadıklarımız üzerinden yediğimiz azarlarla geçiyor öğrencilik yıllarımız. Hatta koca koca insanlar olduğumuz üniversitede bile. Dolayısıyla kendine inanma, kendi değerini fark etme gibi süreçler olması gereken zamanlarda olmuyor.

“Tereddüt”, ulusal ve uluslararası birçok festivalde gösterildi. Filmin Türkiye ve yurt dışında aldığı tepkiler nasıldı? Siz bu festival sürecini nasıl yaşadınız?
Şimdiye kadar sert bir etkisi oldu seyircide. Yurt dışında da, Türkiye’de de. Toronto ve Varşova’da bazı seyircilerin filmde yaşananları “Türkiye’de böyle kötü şeyler mi oluyor?” üzerinden değerlendiği de oldu. Türkiye’deki reaksiyonları merak ettiler. Antalya seyircisi çok heyecanlıydı ya da ben çok heyecanlıydım, o yüzden bana öyle geldi.

1 2