10 yıldır sahaflık mesleğini icra eden bir isim sahaf Nazım Hikmet. Uzunca bir çıraklık döneminden sonra Beyoğlu’nda açtığı ilk dükkânıyla başladığı bir yolculuğa, Heybeli Sahaf’la devam ediyor.
Fotoğraf: Hakan Aydoğan
İlk olarak sizi tanıyalım. Bu mesleği seçmeye ne zaman karar verdiniz? Heybeli Sahaf’a uzanan bu hikâye nerede başladı?
Sahaflığın çocukluğumdan beri hayalim olduğunu söyleyebilirim ancak bu noktada bana yol gösteren ve mesleğe adım atmamı sağlayan bazı etkenler oldu. Sahaflığa başlamadan önce belgesel sinema sektöründe çalışıyordum. Yaptığımız filmlerden birinde bir geri dönüşüm işçisinin yani günümüz tabiriyle bir kâğıt toplayıcısının, sahaflığa uzanan yolculuğu anlatılıyordu. O film beni öyle etkiledi ki çocukluk, gençlik hayallerim yeniden alevlendi. Ardından yaşadığım kısa bir işsizlik döneminden sonra bir sahafın yanında çıraklığa başladım. Bizim meslekte inandığım yegâne şeylerden biridir çıraklık safhası. İyi bir okuyucu olabilirsiniz ancak sahaflık farklı tecrübeler gerektirir. Ben de bu çıraklık döneminde ustalarımdan iyi bir eğitim alma fırsatı buldum. Bu bir anlamda “el verme” olarak tabir edilir bizim meslekte. Arkasından Beyoğlu’nda açtığım ilk dükkânım Sahaf Nazım Hikmet’te de çok desteklerini gördüm bu insanların. Beş yıl sonra ilk olarak evimi taşıdım Heybeliada’ya. Bu durum burada bir kitapçı açma fikri oluşturdu bende. Bu sene yaz ortasında da Heybeli Sahaf’ı hayata geçirdik.
Beyoğlu İstanbul’un en kozmopolit semtlerinden biri olmasına rağmen son zamanlarda büyük zorluklar yaşıyor. Kitapevleri teker teker kapanıyor ki siz de bu dönemde Beyoğlu’ndaki dükkânınız Sahaf Nazım Hikmet’i bir süreliğine de olsa kapattınız. Mesleğiniz açısından bu gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Heybeli’ye taşınma evrem de bu gidişatın bir sonucu diyebiliriz. Evet, Taksim son yıllarda çok şey kaybetti, çok hızlı bir değişim yaşadı. Ama şu gözle bakmak lazım; Taksim asla bitmeyecek, her zaman kültür ve sanatın kalbi olmaya devam edecek. “Taksim bitti” söylemini çok fazla kullanarak aslında bu semte kötülük yapıyoruz. Bunun aksine, inadına Taksim’deki sahaflara, kafelere, sinemalara gitmeye devam etmeliyiz. Avrupalı turist gelmiyor son dönemde yaşananlardan dolayı. Onun yerine daha çok tüketime dönük Arap turistleri görüyoruz Taksim’de. Onların da harcama yaptığı alanlar farklı. Bunun yanı sıra semtteki kiralar çok yükseldi ki sahaflık ekonomik anlamda çok da getirisi olan bir meslek değil. Ancak sahafların teker teker kapanmasının nedenleri sadece bunlar değil tabii ki. Dönem içerisinde toplumun kitap okuma alışkanlığı değişim gösterebiliyor. Yaşanan politik, kültürel gelişmeler ise bu durumun tetikçisi. Görsel iletişim araçlarının artmasıyla TV’lerin, bilgisayarların hayatımıza girişi, şimdilerde ise akıllı telefon gibi unsurlar insanları daha çok oyalamaya başladı. Bu durum da insanların kendilerine ayırdıkları zamanı farklı şekilde değerlendirmelerine neden oldu. Kısacası bağımsız kitapevleri ve sahafların kapanmasına sebep olan unsurlar çok fazla. Bu konuda sadece Taksim’i suçlayamayız.
Bildiğimiz kadarıyla Büyükada’da bir kitapçı daha var ancak orası da Heybeli Sahaf konseptinde bir yer değil. Heybeli Sahaf kültürel anlamda Adalar’da büyük bir boşluğu doldurdu diyebilir miyiz?
Büyükada’daki kitapçı yıllardan beri var olan ancak daha çok yeni ve popüler kitapları bulabileceğiniz bir yer. Ayakta durmaya çalışmasına rağmen, daha çok hediyelik eşyaların satıldığı bir dükkâna dönüştü zaman içerisinde. Burada yaşayan entelektüel, kitap okumayı seven ve buna ihtiyaç duyan kalabalık bir nüfus var. Ayrıca Adalar İstanbul kültür yaşamını en iyi yansıtan yerler arasında. Bence Adalar’ın bir kitapçıya ihtiyacı vardı, bu hissediliyordu. Ben de Ada halkının verdiği olumlu tepkiler karşısında Heybeli Sahaf’ı açmakla ne kadar doğru bir karar verdiğimi anladım. Aynı zamanda insanların Heybeliada’ya gelmesinin nedenlerinden biri de bu dükkân oldu.
Bir eserin sahafiye sayılması için hangi kriterlere sahip olması gerekiyor. Heybeli Sahaf’ta yer alan kitapları seçerken dikkat ettiğiniz noktalar neler?
Aslında ilk olarak sahaflık terimini doğru bilmemiz gerekiyor bu noktada. Sahaflık sadece ikinci el kitap satmak değildir; en basitinden bir sahaf, bu coğrafyada konuşulan farklı dillere hâkim olmalıdır. Hiçbir şey bilmiyorsa bile, kitaba dokunduğunda kitabın değerini hissedebilmelidir. Bunun dışında eserin ilk baskı veya imzalı olması, nadir bulunabilmesi gibi etkenler de kitabı sahafiye yapan unsurlar. Bu kriterlerin yanında Heybeli Sahaf’a kitap seçerken, hayal ettiğim kütüphaneyi oluşturmaya çalışıyorum aslında. Daha çok kendi zevkime göre belirliyorum buradaki kitapları. Örneğin şiir çok severim. Nazım Hikmet eserlerine ayrı bir zaafım var; tabii bunda ismimin de rolü olabilir. Bu işin en keyifli yanlarından biri de benimle aynı zevklere sahip insanlarla tanışma imkânı sunması. Bu meslekte edebiyat, felsefe konuşabileceğim insanlarla iletişim kurma şansı elde ediyorum. Yoksa sahaflık yerine bankada gişe memuru olmayı da tercih edebilirdim.
Türk toplumunun kitap okuma oranının düşük olduğunu bilmemize rağmen, özellikle sosyal medyada insanların kitabı bir obje olarak kullandığını görüyoruz. Bu noktada bilinçli bir okuru diğerlerinden nasıl ayırabiliriz?
Örneğin “Tutunamayanlar” kitapçılara en çok sorulan kitaplardan biridir; çünkü popülerdir. Ancak “Tutunamayanlar”, Türkiye’de en çok satılan kitaplardan biri olmasına rağmen, en az okunanlardan bir tanesidir bence. Zira “Tutunamayanlar”ı okuyabilmek için belirli bir donanıma sahip olmak gerekir. Dili çok ağırdır bu romanın. Kısacası iyi ve bilinçli bir okur değilseniz bu kitabı anlamak için değil, sadece sosyal medyada beğeni alacak bir kare paylaşmak için tercih edersiniz.
Adalılar uzun zamandır Heybeli Kütüphanesini Koruma Derneği çatısı altında hizmet veren Halk Kütüphanesi’ni yeniden açmak için uğraşıyor. Heybeli Sahaf bu konuyla ilgili ne gibi çalışmalar yapıyor, biraz bahseder misiniz?
Ada’da kütüphaneyi yeniden açmak için bir sivil inisiyatif oluşturduk ve harabeye dönen kütüphane binasının temizliğini yaptık. Ayrıca bu kütüphanenin yeniden açılması için çalışmalar yapan bir dernek kurduk. Bürokrasi bu konuda çok yavaş işliyor ancak yine de umudumuzu yitirmiş değiliz. Dernek olarak sadece kütüphaneyi açma mücadelesi vermiyor, aynı zamanda farklı kültürel etkinlikler de düzenliyoruz. Örneğin tarih atölyemizde sözlü tarih çalışmaları yapılıyor, çocuklar için film gösterimleri düzenleniyor. Son olarak dernekle birlikte Heybeli Sahaf’ta, tüm çocuklara ücretsiz olarak kitap temin edecek bir çocuk kütüphanesi oluşturma çalışmalarına başladık.
Türkiye’nin her yerinde sahaf festivalleri düzenlenmeye başlandı. Sahaflar artık kitap fuarlarında da yer alıyor. Bu etkinliklerin sahaflara olumlu-olumsuz katkıları neler?
İstanbul’da, Beyoğlu ve Üsküdar Belediyesi’nin düzenlediği iki tane sahaf festivali var. Onun dışında hem İstanbul’da hem de Anadolu’da kitap fuarlarına gitme imkânı buluyoruz. Bunun bizim gibi sahaflara büyük katkıları olduğu yadsınamaz bir gerçek. Kendi açımızdan daha çok okura ulaşabiliyor, okur açısından ise insanların başka hayatlara dokunabilmelerine vesile oluyoruz. Ancak son süreçte birkaç aksamayla karşılaştığımızı söylemeliyiz. Mesela son olarak Üsküdar Sahaf Festivali düzenlendi İstanbul’da. İki senedir düzenli katılımcısı olmamıza rağmen, bu sene hiçbir neden belirtilmeden festivale alınmadık. Ben ve benim gibi sahafların buradan çıkardığı şey ise gündemin bizi de etkilediği. Oysa isteriz ki bir sahaf festivali düzenleniyorsa, o festivale katılacak sahaflar objektif olarak değerlendirilsin. Bizim yerimize, o etkinliğe bir hurdacı ya da eskicinin alınması festivalin misyonuna aykırı olmalı.
Son olarak sahafları ayakta tutmak için neler yapabiliriz?
Sahaflardan aldığınız kitaplarla başka hayatlara dokunma imkânı buluyorsunuz. Kitaba bir obje olarak değil, bir sevgi nesnesi olarak bakmayı unutmayın ve daha çok okuyun.