İstanbul yeni müzelerin açılmasını, ulaşım kanallarındaki inşaatların ve bitmek bilmeyen kentsel dönüşümün bir sonuca varmasını bekliyor. Ancak şimdi konuşmamız gereken daha başka konular var! Mesela bu dünyada bir Nicole Kidman var ve geleceği o şekillendiriyor.
Geriye dönüp baktığımda, aklıma her nasıl oluyorsa bir tek Nicole Kidman ve ‘Big Little Lies’ geliyor, tıpkı şehri kuşatan inşaat ya da nefes almamızı zorlaştıran nem gibi. Normal şartlarda bizim Nicole yerine yeni bir ismi, hatta ‘geleceğin yıldızı’ diyebileceğimiz birini konuşmamız gerekiyordu. Mesela 90’ların en popüler isimlerinin evlatlarını…
Nicole Kidman 50. yaşını kutluyor. Hem de ne görkemle, bir devlet bağımsızlığının 100. yılını kutluyormuş gibi… Şimdi öncelikle Andy Warhol’un şu meşhur tezine dönelim. Şöhret ve 15 dakika. Kidman yıl içinde verdiği röportajlardan birinde şöyle diyor: “Aldığınız ödüller, katıldığınız festivaller ya da kapağında boy gösterdiğiniz dergiler önemli değil, özellikle de Amerika’da size şöhretin kapılarını açan mecra televizyon. Eğer televizyonda değilseniz sizi kimse tanımıyor.”
Kidman bunu diyorsa belki de bir bildiği vardır. Yıla damgasını vuran Big Litte Lies sonrasında ikinci sezonuyla geri dönen Jane Campion yapımı ‘Top of the Lake: China Girl’ başlıklı seride de Elizabeth Moss’a eşlik ediyor. Sinemanın en büyük yıldızlarından biri televizyona teşrif etmiş. Hem de bir sene içinde iki yapımla.
Tamam, HBO’dan Netflix’e son birkaç yılın en çok konuşulan yapımlarının yönetmenlik koltuğunda ya da oyuncu kadrosunda zaten beyazperdede dev olan isimleri görmeye alışığız zaten. Ancak Jane Campion; The Guardian’a verdiği röportajda da geleceğin ‘limited series’ olarak adlandırılan yapımlarda olduğunu vurguluyor. Sözlerini kabaca çevirecek olursak Campion şöyle diyor: “Aklı olan televizyon için iş üretir, dizi çeker.” Nokta.
Evet yeni bir jenerasyon geliyor ve yeni jenerasyonla yeni ünlü isimler de. Ancak 2010’lu yılların ilk yarısında olduğu gibi yeni büyük yıldızları aramanın peşinde değiliz artık sanırım. Magazin gündemine bakınca da Kardashian klanının yerine orijinal televizyon yıldızı Paris Hilton’u yeniden görmeye başladık. Aslında tıpkı 90’lar gibi. İlk başta ‘grunge’ vardı, ardından ışıltılı yıllar geldi. Adını tam olarak koyamasam da geçtiğimiz yıllarda bir akım başlamıştı ve bu çerçevede sürekli yeni olan, ‘cool’ olan ve ‘underground’ olan aranıyordu. Aslında bu bir çark. Hollywood ayaklanmaya başladıktan ve belirli bir yaş üstündeki (kadın) oyunculara da rol verilmesi gerektiğini konuşmaya başladıktan sonra oyuncu seçimlerinde de değişiklik oldu.