Her geçen gün bir önemli şef ve restoran daha menüsünde coğrafi işaretli ürünlere yer veriyor. Coğrafi işaretleme sistemi,tabaklarda servis edilen her türlü ürünün yöresini ve kökenini belirttiği gibi Türk mutfağını geliştiriyor.
Artık ürünler “yörelere has zenginlikler” başlığıyla hem kökeni hem de geleneksel üretim teknikleriyle marka oluyor; isimleri, yöreleriyle birlikte Türk Patent Enstitüsü tarafından tescilleniyor. Taşköprü Sarımsağı, Afyon Pastırması, Antep Baklavası gibi 126 tarım ve gıda ürünü; artık tescilli ve sadece çizilen sınırlar içerisinde, kendi bölgesinde, geleneksel tekniklerle ve belli standartlar tutturularak üretildiğinde “Coğrafi İşaret” alabiliyor. “Ezine Peyniri” adını kullanabilmek için Ezine’de, kabul edilen standartta peynir yapmak gerekiyor. Küreselleşen dünyada yediğimiz şeyin nasıl üretildiğini, nereden geldiğini hatta mutfak kültürümüzdeki hikâyesini bilmek artık en geçerli trend. Bugün şehir sofralarında sohbetler İtalya’nın o veya bu bölgesinde yenilen yemek ya da malzemeden yavaş yavaş Karaman’da yerin 35 m altında mağaralarda ya da obruklarda olgunlaşan Divle Obruk Peyniri gibi bize özgü hazinelere, lezzetlere kaymaya başladı.
“Coğrafi İşaretli” ürünler aynı zamanda Türk mutfak kültürünün korunmasını ve çağdaş Türk mutfağının dünyada da ilerlemesini sağlıyor. Coğrafi İşaretleme hareketi kapsamında bugüne kadar Türk Patent Enstitüsü’nün tescil ettiği 187 ürün (126 adedi gıda ve tarım ürünü) bulunuyor. Akım şu günlerde ivme kazandığından 226 ürün daha tescillenmeyi bekliyor. Antep baklavasının ardından 17 Şubat’ta Aydın incirinin Avrupa Birliği’nde de tescil edilmesini takiben, beş yerel değerimiz daha Avrupa kapılarını zorluyor. Yeter mi? Yetmez tabii ki uzmanlar potansiyelimizi 2.500’ün üzerinde hesaplıyor.
“Bu bir memleket meselesi” diye başladım, çünkü kiminle konuşsak bize hep aynı yorumu yaptı. Peki. bu neden bir memleket meselesi? Çünkü kaybolmaya yüz tutmuş lokal mutfak kültürünün yaşaması için bu yöreye has, farklı ve özel malzemenin korunması gerekiyor. Şehirde, restoranlarda verilecek destek, bilinçlenmeyi ve bu hareketin daha da büyümesini, üreticinin daha iyi şartlarda çalışmasını ve daha iyi kazanmasını sağlıyor. Dolayısıyla toprağıyla, doğasıyla mutlu insan şehre göç etme ihtiyacı hissetmiyor. Bir başka önemli nokta da, ürünün orijinalliğini koruyarak damak tadımızı, lezzet paletimizdeki çeşitliliği korumuş oluyoruz. Örneğin Çin sarımsağı ile Taşköprü sarımsağını ayırt edebilecek damaklar, ilerde sürekli aynı lezzette yemek yeme tehlikesine karşı sahip olmamız gereken yegâne yetenek. Bir yandan sadece Türkiye’de değil, Avrupa Birliği nezdinde tescil edilecek ürünlerimizin fiyatlarının daha artması da işin ticari ve ihracat boyutu açısından önem teşkil ediyor.
BİR MİRASIN İZİNDE
Ülkemizde bu konunun öncülerinden Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı (YÜCİTA) Kurucu Başkanı Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu, söze kurumlarının önemini vurgulayarak başlıyor: “YÜCİTA Türkiye’de ideal bir ‘Coğrafi İşaretleme’ sisteminin kurulabilmesi, yöresel ürünlere değer kazandırılarak sürdürülebilir kırsal kalkınmanın desteklenmesi ve biyolojik çeşitliliğin korunması amacıyla kurulmuş, Türkiye’nin farklı bölgelerinden ve farklı profillere sahip gönüllü üyelerden oluşan dinamik bir araştırma ağı.” Coğrafi İşaretleme, Dünya Ticaret Örgütü’ne göre ise “Belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri yönünden kökenin bulunduğu yöre, alan, bölge ya da ülke ile özdeşleşmiş̧ bir ürünü gösteren işaretlerdir.”
Profesör Tekelioğlu’na göre 28 ülkeden oluşan AB’de halen 1750’si şarap, 1327’si tarım ve gıda olmak üzere toplam 3077 “Coğrafi İşaret” bulunuyor. Sıralamada 282 ürünle İtalya başı çekerken, onu Fransa (227), İspanya (189) ve Portekiz (133) izliyor. Sahip olduğu 102 “Coğrafi İşaret”le beşinci sırada yer alan Yunanistan’a karşılık, yüzölçümü bu ülkenin yedi katı olan Türkiye’nin AB’den alınmış sadece iki “Coğrafi İşaret” tescili bulunmakta. Mesela Fransa Rokfor peynirini 1600’lü yıllarda onaylatmış.
Profesör Tekelioğlu “Zengin biyolojik çeşitliliği, geniş tarımsal toprakları ve farklı mikro klimaları ile çok sayıda kaliteli tarımsal ürün kataloğuna sahip olan Türkiye, aynı zamanda derin tarihi kökenlerinden gelen, gelişmiş bir mutfak kültürü, otantik üretim biçimleri ve zengin bir yöresel üretim becerisi bulunmaktadır” diyor. Anadolu’muzun öz varlığını oluşturan bütün bu özellikler Türkiye’ye olağanüstü kalitede ve çok sayıda yöresel ürün kazandırıyor. Ülke kalkınmasına ivme kazandırabilecek bu potansiyele dünyanın belki de hiçbir ülkesi sahip değil. Yerel üretici ve lezzetler Avrupa’da bu denli korunduğu için bugün bir İtalyan ve Fransız mutfağının popülaritesinden bahsedebiliyoruz.