Aşağıdaki sözlerin sahibi herhangi bir pop yıldızının İstanbul hakkındaki fikirleri olmaktan hayli uzak… Zira bu mısralar İngilizler’in en radikal sanatçılarından birinden, Morrissey’den geliyor.

Onu Twitter’dan gelişigüzel spot cümlelerle tanıdığınıza inanıyorsanız yanılıyorsunuz. Zira o kimi zaman İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in tahta çıkışının 60. yıldönümü kutlamalarında “yoksul İngilizler’e karşı duyulan nefretin bir ifadesi” olarak nitelendirebilecek kadar sert çıkışlara sahip tavırları ve sivri diliyle birçoklarının eleştirdiği biri. Dünyada olup biteni kendi üslubuyla yermekten asla vazgeçmeyen, ailenizin sözleriyle içinize, kalbinizin en derinlerine erişen aile ferdiniz gibi…

Herkesin favorisi olmak gibi bir kaygısı yok; popüler kültürün kendi içinde yarattığı ve sözde ünlü ettiği herhangi bir ikon değil. O doğru yerde doğru sözün söylenmesinden yana. Morrissey gerek sanatçı gerek aktivist kimliğiyle rock tarihinin en radikal ama bir o kadar melankolik ses ve şahsiyetlerinden bir tanesi.

The Smiths’in vokalisti olarak tanıdığımız Morrissey, grubun adının duyulmasında çok önemli bir faktör oldu. Onun melankolik ve kimi zaman buğulu kimi zaman tok sesinin eşlik ettiği The Smiths şarkıları kısa sürede herkesin arşivinde başköşeye yerleşti. Sanatçı kimliği onu her alanda yenisini üretmeye itiyor olacak ki solo kariyerinde de zihinleri meşgûl etmekten geri kalmadı. Zira 15 Temmuz’da çıkacak albümü “World Peace Is None Of Your Business” (Dünya Barışından Sana Ne) albümünden arka arkaya yayınladığı üç single da diğer parçaları merak edenlerin meraklı bekleyişini perçinlemeye yetiyor da artıyor.

Albümdeki parçalardan bir tanesi olan “İstanbul” yayınlandığı günden beri müzik dünyasının gündeminden düşmüyor. Morrissey’in mısraları okuduğu karanlık ve hayli romantik video klibi, onun İstanbul’unun bir yansıması gibi. Kuyruklu piyanonun üzerinde duran kadehine viskisini koyduktan sonra içinde bir buket çiçek iliştirilen gramofondan çıkan çıtırtılı sesler eşliğinde ağır adımlarla yürüyerek sakin sakin mısraları okuyor Morrissey. Parçanın başında duyduğunuz ezan sesleri Morrissey’in gitaristi Jesse Tobias tarafından bizzat İstanbul’da kaydedilmiş.

İnanılmaz güçlü bir söz yazarı olmasının ona sağladığı avantaj ile bir babanın kahverengi gözlü oğlunu arayışını, içinde bulunduğu durumun çaresizliğini ve yaşadığı çelişkiyi anlatıyor. Karanlık sokaklar arasında dolaşan hayalet misali gölgelerin ve hayat kadınlarının bir babanın tedirginliğini ve endişesini kamçıladığı İstanbul’un kaosunu kusursuz şekilde resmediyor.

İstanbul şarkısı albüme ismini veren parça gibi toplumsal eleştirinin ön plana çıktığı bir “Moz klasiği” olmasa da son derece öznel ve melankolik anlatımıyla Morrissey’i birebir yansıtıyor. Morrissey’in gözünden şehri görmek, anlamak ve onun dünyasına konuk olmak isteyenler için şüphesiz en güzel davetiye.

 

When he first cried

His mother died

I had tried to be his guide

When he was born I was too young

The father searches for the son

 

In Istanbul

Give him back to me

Oh Istanbul

Give me back my brown-eyed son

 

Moonlight jumping through the trees

Sunken eyes avoiding me

From dawn to dusk the hunt is on

The father searches for the son

 

In Istanbul

Give him back to me

Oh Istanbul

Give me back my brown-eyed son

 

On secret streets in disbelief

Little shadow shows the lead

Prostitutes; stylish and glum

In amongst them you are one

Oh, what have you done?

 

Rolling breathless off the tongue

The vicious street gang slang

I lean into a box of pine

Identify the kid as mine

 

Istanbul

Istanbul…