İETT otobüsleriyle de İstanbul’u keşfedebilirsiniz. Bunun için 15 Beykoz-Üsküdar otobüsüne atladık ve Anadolu yakası sahilinde muhteşem bir yolculuğa çıktık.
Evet, otobüs yolculukları İstanbul’un en büyük dertlerinden biri ama kimi zaman da şehirde en çok işimize yarayan ulaşım yöntemi olduğunu kabul etmek gerek. Kandilli Kız Lisesi’nde okurken, her pazartesi sabahı Üsküdar vapurundan iner, 15 Beykoz -Üsküdar otobüsüne binerek okula giderdim. Her seferinde de yanından geçtiğimiz muhteşem yalılara, Beylerbeyi Sarayı’na, korulara hayran kalıp kendime “Bir gün buralara gelip, karış karış dolaşmak lazım” derdim.
İşte bu ay hayalimi gerçekleştirmek kısmet oldu. Çocukluk anılarımı süsleyen 15 Beykoz – Üsküdar İETT otobüsüne atlayarak, Üsküdar’dan sahil boyunca Beykoz ve ötesine doğru bir yolculuğa çıktım.
ÜSKÜDAR’DAN BEYLERBEYİ’NE
Hattın dördüncü durağı Kuzguncuk. Bu durakta veya bir öncekinde otobüsten indiğiniz takdirde, yolun sağ tarafında karşınıza Fethi Paşa Korusu çıkıyor. Koruya adını veren Fethi Paşa’nın, Kuzguncuk’ta aynı adı taşıyan bir de yalısı bulunuyor. Kimin yaptırdığı bilinmese de, yalı bölgenin en güzel korunmuş yapılarından.
Kuzguncuk’ta 17. yüzyıldan bu yana Yahudiler’in yaşadığı biliniyor. Bölgedeki iki sinagogdan biri olan ve 19. yüzyılda yapılan Beth Yaakoz Sinagogu’nun tavanında yer alan ve Tevrat’tan esinlenerek yapılan resimler bizi etkilemeyi başarıyor. Üstelik Ramazan ayında sinagogda iftar davetleri verildiğini de öğreniyoruz. Kuzguncuk’un bir diğer güzel yalısı, II. Abdülhamit’in satranç arkadaşı Cemil Molla’ya ait olan Cemil Molla Köşkü. Bu aynı zamanda “ilk”lerin köşkü: 16 odasının hepsi Boğaz manzaralı, İstanbul’daki ilk telefon ve kalorifer sistemi bu yalıda kullanılmış, ilk fotoğraf stüdyosu burada açılmış.
Sırada Beylerbeyi var. Şimdilerde hayran kaldığımız Beylerbeyi Sarayı, aslında bu noktaya yapılan üçüncü saray; eskiden yerinde II. Selim’in eşi Gevher Sultan’ın sarayı varken, II. Mustafa bu sarayı yıktırıp yerine yenisini yaptırmış. Hem kullanılmadığı hem de yandığı için bu ikinci saray da yıkılıp yerine 1851’de bizim Beylerbeyi Sarayı’mız yapılmış. Barok mimariye sahip sarayın iç dekorasyonundaki altın işçiliği ve padişahın elinden çıkma hat eserleri mutlaka görülmeli.